Peygamber Efendimizin kendi zatı mucizedir 

Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın Kur’ân’dan sonra en büyük mu’cizesi kendi zâtıdır. Her bir haslette en yüksek mertebede bulunmaktadır. Bunun böyle olduğuna dost ve düşman ittifak etmişlerdir.
O ümmi zat (a.s.m.) parmağı ile gökyüzünde bir elif yazdı, ayı ikiye böldü. “Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı.”[1] ayeti bunu açıkça ilan ettiği halde, o zamanın inatçı kâfirleri bile bu mucizeyi inkâr edemediler, böyle bir şey vuku bulmadı diyemediler, sadece sihirdir diyerek geçiştirmeye çalıştılar. Demek onlar da bu hadisenin vuku bulduğunu kabul etmek zorunda kaldılar.[2]

“Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Mâide Sûresi, 5:67) ayet-i kerimesi onun nasıl bir hıfz ve himayet altında olduğunu bütün kâinata ilan etmektedir. Devrindeki bütün devletlere, dinlere karşı tek başına meydan okudu. Yirmi üç senelik peygamberlik hayatında tek başına, korumasız kemel-i metanet ve emniyetle gezdi. Neredeyse bütün Mekke kendisine düşman, en yakınındaki amcası Ebu Lehep en büyük düşmanı. Öyle olmasına rağmen, korku, tereddüt, çekinme eseri hiçbir ânında görülmedi. Öldürmek için evinin etrafını sardıklarında, hicret esnasında mağarada ölüm yüzde yüz mukadder gibi göründüğü bir zamanda bile kalb huzuru içinde, hiçbir tereddüt eseri göstermeden devam etti.[3]

“Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali (r.a.), mükerreren diyordu: “Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk.”[4]

Tebbet suresi nazil olunca, Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil, eline büyükçe bir taş alıp Mescid-i Haram’a gelmiş, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile oturmaktadır. O, Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) arkadaşın nerde, diye soruyor. Peygamber Efendimizi (a.s.m.) göremiyor. Beni hicvettiğini işittim, görsem, bu taşı ağzına vuracağım diyor. Karşısında olduğu halde onu göremiyor. “Elbette, hıfz-ı İlâhîde olan bir Sultan-ı Levlâk’ı, böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip göremez.”[5]

Arz ahalisine nasıl ayın ikiye yarılması mucizesini göstermiş ise, sema ehline de mirac mucizesini göstermiş, nübüvvetini onlara da bu yolla ilan etmiştir.[6]

Onun nübüvvet iksiri, insan duygularını bir çırpıda değiştirebiliyordu. Uhud’da veya Huneyn’de, Şeybe bin Osmanü’l-Hacebiyye, Hz. Hamza’nın (r.a.) ödürdüğü babasının ve amcasının intikamını almak için yalın kılıç olarak gizlice Peygamber Efendimizin (a.s.m.) arkasına kadar sokulur. Kılıcını kaldırır, tam o esnada kılıç elinden düşer. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ona bakar, elini göğsüne koyar. Sanki Şeybe’nin halet-i ruhiyesi yeniden kurgulanmıştır. Sanki az önce onu öldürmek için gelmemişti. Ondaki intikam duygusu bir anda muhabbet duygusuna döndü. Artık o dakikadan itibaren onun yanında Peygamber Efendimizden (a.s.m.) daha sevimli ve sevmeye layık kimse yoktur. İmana gelir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) gidip harp etmesini emreder. Geri dönüp içinden geldiği kimselere karşı herp eder. “Eğer o vakit pederim de rast gelseydi vuracaktım.” der.[7]

Yeryüzü onun için bir mescit, Mekke bir mihrap, Medine bir minber, O, bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatiptir. Bütün peygamberlerin reisi, bütün evliyanın efendisi, enbiya ve evliyadan meydana gelen zikir halkasının serzâkiridir. Bütün peygamberler onun hayattar kökleri, bütün evliyalar onun taze meyveleri olan bir nurani ağaçtır. Mucizelerine istinat eden geçmiş bütün peygamberler, kerametlerine itimat eden bütün evliyalar onu tasdik edip imza ediyorlar.[8]

Cahiliyet asrında, geniş Arap yarımadasında, âdetlerini yaşamakta inat derecesinde mutaassıp kavimleri yirmi üç sene gibi kısa bir zamanda, onların vahşi ahlak ve davranışlarını kaldırıp yerine güzel ahlakı yerleştirmeye muvaffak oldu. Cahil bir topluluktan medeni milletlere üstat olacak insanları yetiştirdi. Hiçbir baskı ve zorbalık yapmadan akılları, ruhları ve kelbleri terbiye edip kendisine bağladı. “Mahbub-u kulûb, muallim-i ukul, mürebbi-i nüfus, sultan-ı ervah oldu.”[9]

Dipnotlar:
[1] Kamer Sûresi, 54:1
[2] Mektubat, s. 258
[3] Mektubat, s. 230
[4] Müsned, 1:86; Müstedrek, 2:143; Kenzü’l-Ummâl, 12:347, 419) (Mektubat, s. 258
[5] Mektubat, s. 233
[6] Mektubat, s. 259
[7] Mektubat, s. 233;Kadî Iyâz, eş-Şifâ, 1:295
[8] Sözler, s. 319
[9] Sözler, s. 322

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*