Prensipler düzeyinde kalabilmek

Risale-i Nur’un meslek ve meşrebine yönelik prensipleri arz edilirken ve özellikle içtimaî ve siyasî meseleler ile alâkalı olanların naklinde illa ki prensipler düzeyinde kalmak çok ehemmiyetlidir.

Aksi vaziyette, ferdî tevil ve yorumlarla işin çığırından çıkma riski pekâlâ mümkündür.

1977 yılının 6 Haziran seçimleri öncesi, Birinci Şuâ’nın Yirmi Sekizinci Âyeti’nde müjdelenen “bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdî’nin şakirtleri olabilir” manasına muvafık olmak üzere elimizde Beyanat ve Tenvirler ile köy köy dolaşarak tebligatta bulunmuştuk. İlk kahve konuşmasında ‘talebe olduğumuzu, yaklaşan seçimlere yönelik asrımızın müceddidi Bediüzzaman’ın kısa iki mektubunu okuyup, sonra müsaade isteyeceğimizi ifade ettik’ ve “buyur” demeleri üzerine metne bağlı az izahın ardından dedemiz yaşındakiler, teşekkür ederek arabanın kapısını açıp, kucaklayarak uğurladılar. Bir başka gün Risale malûmatı çok iyi olan bir ağabeyimiz geldi. Konuşmasında o da Üstadın görüşlerini aktardı, lâkin izahında metnin çerçevesinden çıkarak günlük siyasî tartışmalardan, söylemlerden deliller getirmeye çalıştı ki bir noktaya geldiğinde ortam çok gerildi.

Bu hatıra, bizim açımızdan hayatî ehemmiyette olan şu prensibin zihnimizde yer etmesini sağladı: Meslek ve meşreble alâkalı hususlar, prensip ve düsturlar düzeyinde nakledilmelidir..

Risale-i Nur’u okuyanlardan meşvereti esas alanların, darbe ve seçim dönemlerinde oluşturulan fırtınadan en az yara aldıkları, yaşanan bir vakıadır. Meşvereti esas almayanların, sun’î havanın ve rüzgârın tesiriyle ekseriyetle bir yerlere savruldukları da acıtan hatıralardır.

Yaşanan her hatıranın vermek istediği ders alınmalıdır. Cemaate yapılan konuşmalarında, Külliyattaki prensipler düzeyinde kalınarak, günlük hadiselerin detaylarına girmekten kaçınılmalıdır. Mesele, genelinde anlatılmalı, özellik arz eden konular özel konuşulmalıdır. Siyasîlerin günlük söylemleri ve ifadelerine kadar indirilen seviye; sıkıntıya, karşılıklı iddiaların savunulmasına getirir ki sohbetin münâzara ve tartışma zeminine kayarak, dersin çığırından çıkmasına sebep olur. Bu da Nur’un mesleğine uygun değildir.

Kısa, öz konuşmanın, çok tafsilatlı olanından daha fazla tesir yaptığı unutulmamalıdır. İşlenen konunun bütün teferruatının bir oturumda nakli doğru değildir ve eşyanın tabiatına da muvafık değildir. İnsanın dikkat süresi sınırlı olup, haddi aşan süredeki bilgi nakli, uykunun arasında heba olmaktadır. Sözün güzelliği, kısalığındadır.

Dünyanın imtihan dünyası ve kaderin her şeye hükmettiği, her canlının, kendi kaderini yaşayacağı unutulmamalıdır. Prensip düzeyinde kalan tebliği, duâlarla ikâme ve takviye etmek, bu babta yapılması gerekendir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*