Proje adı: Kardeşlik (ama nasıl)

Problemler ve projeler çağındayız. Problemler girift gibi görünüyor. Çözümler de öyle. Projeksiyonlara ve projelere ihtiyacımız var.

Toplumsal barış için projemizin adı belli: Kardeşlik.

Bunu herkes biliyor. Ama cevabı herkesçe aynı biçimde verilmeyen zor bir soru var: Kardeş olmak ne demek? Kiminle ve niçin kardeş olduğumuzu bilmiyorsak kardeş olmamızın ne mânâsı var?

Malûmunuz, kardeş bir mânâda “karındaş”dır. Aynı ananın karnını paylaşanlar kardaştır. Bu kardeşlik de güzeldir, ama nesiller boyu devam etmez. Ayrıca bu kardeşlik kardeşlerin birbirine rekabet etmesine, çelme takmasına, kıskanmasına ve düşman olmasına mani olmaz.

Karn bir mânâda asır demektir ve dolayısıyla bir karındaşlık da asırdaşlıkdan gelir. İnsan çağdaşıyla kardeştir. Ama bu kardeşlik de dünyayı cennet yapmaya yetmez. Zulüm zaten her devirde, çağdaş karndaşlar arasında olmuştur.
Diğer bir kardaşlık aynı Rabbın rububiyet elinde yoğrulmuş olmaktan gelir. Kâinatın bir tek Rabbi olduğunu ve her şeyin O rahmanın rahminde beslendiğini bilen her şuur sahibi varlık, bütün diğer varlıklarla kardeş olduğunu da bilir. Ne kuşatıcı bilgi, Yarabbi…

Nitekim bu sebeple Bediüzzaman Mesnevî-i Nuriye’de (s. 77) “mü’min olan kimse, iman ve tevhid iktizâsıyla, kâinata bir mehd-i uhuvvet (kardeşlik beşiği) nazarıyla baktığı gibi; bütün mahlûkatı, bilhassa insanları, bilhassa İslâmları birbiriyle bağlayan ip de, ancak uhuvvettir. Çünkü, imân bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşayan kardeşler gibi kardeş addediyor” diyor.

Yine aynı eserde (s. 60) bir de şöyle demektedir:

“İman, bütün eşya arasında hakikî bir uhuvveti, irtibatı, ittisali ve ittihad rabıtalarını tesis eder. Küfür ise, bürudet gibi, bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebî nazarıyla baktırır. Bunun içindir ki, mü’minin ruhunda adâvet, kin, vahşet yoktur. En büyük bir düşmanıyla bir nevî kardeşliği vardır. Kâfirin ruhunda hırs, adâvet olduğu gibi, nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır.”

Bir kişinin düşmanıyla dahi bir nevî kardeş olabilmesini sağlamaktan daha iddialı ve daha mühim bir proje yoktur, olmamıştır.

Demokratik açılımla ilgili bir konferansımda bu projeye “din kardeşliği” yerine “iman kardeşliği” adını vermek gerektiğini söyledim ve itirazlarla karşılaştım.

Kendimi şöyle savundum: Din milliyetçiliği riski var mı, var. İman milliyetçiliği riski var mı, yok. O halde iman kardeşliği ile bağlanalım.

Yukarıda aktardığım alıntının devamında, mü’minin ve kâfirin kardeşlikten ne anladığı ve kâfirin milliyetçiliği şöyle açıklanmış:

“İmân bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşayan kardeşler gibi kardeş addediyor. Küfür ise, öyle bir burudettir ki, kardeşleri bile kardeşlikten çıkarır. Ve bütün eşyada bir nevî ecnebîlik tohumunu ekiyor. Ve herşeyi herşeye düşman yapıyor. Evet, hamiyet-i milliyelerinde bir uhuvvet varsa da, muvakkattir. Ve ezelî, ebedî iftirak ve firakla muttasıl ve mahduttur.”

Özetle, Allaha ve ahirete inanan mü’min; evrenle ilişkilerinde “bu dünyada farklıyız ama farklarımız önemli değil, Bir’den geldik, Bir’e gideceğiz” der. Ezmez, ezilmez, üzmez, üzülmez.

Oysa münkir-i Sâni mânâsındaki kâfir; kâinatla ve diğer varlıklarla ilişkilerinde “nereden geldiğimiz ve nereye gideceğimiz belli değil, o halde önemli olan sadece ben’im, benim duygularım ve hazlarımdır” der. Eğer hamiyeti harekete geçmişse bu kere “bencil”liği bırakır ve/fakat “bizcil” olur. Narsistlikten vazgeçmiş gibi yapar, ama ırkî narsist olur.

Allah cemiyetimizi ve dünyamızı gizli narsistlerden korusun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*