Radyo ve TV’lerde niye mehter yok?

Radyo ve TV’lerin devlet tekelinde olduğu zamanlar, rüzgârın esmesine göre hareket eden yelkenli gemi gibi, TRT’nin idaresini ellerinde bulunduranların durumuna göre, mehter marşlarını ara sıra da olsa dinleyebiliyorduk. Çünkü genellikle o zamanlar, bu teşkilâtın idaresi bazı müstebit zihniyetlilerin elinde olduğundan; Osmanlı’ya ve dine ait ne varsa, imha plânlarının en başında geliyordu. Tıpkı yirmi beş senelik tek parti döneminde yaptıkları gibi, ecdadı da, Osmanlı’yı da, mehteri de unutturmak istiyorlardı. Adeta, ademe mahkûm etmişlerdi.

İşte, özel radyo ve TV’lerin yayın hayatına başlamasıyla beraber bizler, epey sevinmiş ve ümidlenmiştik. “Her gün belli saatlerde mehter müziğimiz, marşlarımız çalınır” diye. Fakat heyhat! İş hiç umduğumuz gibi çıkmadı. Milletin değerlerine münasip yayın yapan radyo ve TV’lerde bile maalesef, istenen seviyede mehter programları yok.

Hâlbuki öyle mi olmalıydı? Bize ecdadı hatırlatan;

“Mehter vuruyor tarihi aksetmede yâdı / Andık yine, Fatih’le, Süleyman’ı, Murad’ı. / Kös sesleri sarsın bütün İstanbul’u yer yer / Geçsin önümüzden, koca gazi ve şehitler.

Türk ordusunun şan dolu bir satvetidir bu / Fethin, Mohaç’ın, Niğbolu’nun haşmetidir bu. / Mehter bize bir ruh veriyor, tâ nerelerden / Meriçlerle, Çanakkale, Yemen’den, Kore’lerden.”

diye terennüm edilen mehteri biz, günde en az bir defa olsun radyo ve TV’lerden dinlemek isteriz. Evet, “ulvî hüzünleri ve şevkleri” hatırlatan mehter, bizim kendi değerlerimizi ihsas eden marşlarımızdan, müziklerimizdendir.

1970’li senelerdi. Öyle futbolu seven ve alâkadar olan biri değilim, ama o zamanki gazetelerden birinin spor sayfasındaki bir haber dikkatimi çekmiş ve onu da kesip saklamış ve uzun zamandır da muhafaza etmiştim, ama maalesef sonradan kaybettim. Haberde, o zaman yapılan Türkiye-Almanya millî maçından bahsediliyordu. Her halde ilk defa biz bir maç kazanmıştık ve (ismini de hiç unutmadığım) o zamanki Alman millî teknik direktörü Helmut Schön’ün bir açıklamasını almış gazete ve başlık da, adamın kafasındaki baloncuğun içinde bizim mehter takımı var ve manşette adamın sözü şöyleydi: “Türklerin dopingi mehter takımlarıdır.” Ve haber metninde de zannedersem adam şu şekilde bir ifade kullanmıştı: “Maç öncesi sahaya çıkan mehter takımının çaldığı marşlarla Türk takımı coşmuş, bizim futbolcular da moral çöküntüsü olmuş. Bu maçta Türklerin dopingi mehter takımlarıdır.”

Mısır’da bulunduğum ilk iki aylık zaman sonlarına doğru, bizi epey memleket hasreti basmıştı. O günlerde bir “Türk günü”nün olacağını bildirdiler. Nil Nehrinin üzerindeki köprünün üzerinden, programın yapılacağı yere doğru gidiyorduk. Karşı tarafa iyice yaklaşmışken, birden kulağıma mehter takımının sesi gelmez mi, bir anda hislendim ve memleket hasretiyle karışık o hisle, artık ağlaya ağlaya, koşar adımla mehterin yanına gitmiştim. O anı da hiç unutmuyorum.

Selâmetlik Gürbüz Azak’ın Yeni Asya’da yazdığı zamanlardaki bir yazısını hatırlıyorum. Orada şöyle diyordu Azak: “1974 yılında Türkiye’ye bir Alman profesör geldi. Süleymaniye Camii’nden bir türlü koparamadılar. Hayranlığı o derece büyüktü ki, günlerce onu Süleymaniye’den ayıramadılar. Sonunda kendisine refakat edenlere ansızın soruverdi:

– Bu muhteşem medeniyetin harikulâde mimarisi karşısında şaşkınlığım büyük. Ama bu mimarinin mutlaka mûsıkîsi de olmalı. Bana o musıkîyi lütfen dinletiniz…

Alman profesöre türküler dinletildi. Profesör:

– Hayır, dedi. Bu müzik, o mimarinin müziği değil…

Alman profesöre şarkılar dinlettiler… O yine:

– Bu da değil, dedi.

Aradan üç gün geçti. Profesör Almanya’ya dönmek için hazırlıklara başladı. İstanbul’un Harbiye semtindeki bir uçak şirketi bürosundan bilet aldı. Tam kapıdan çıkarken dehşet içinde durakladı:

– Tamam! diye bağırdı… O büyük mimarinin musıkîsini duyuyorum…

O esnada, Harbiye’deki orduevinde askerler Mehter Marşı çalışmaları yapıyordu. Profesör, az önce aldığı uçak biletini hemencecik iptal edip koşa koşa orduevine gitti: Gözleri pırıl pırıldı. Prova yapan askerlerin arasına karıştı. Şöyle mırıldanıyordu:

– Biliyordum… Biliyordum… O mimarinin mutlaka mûsıkîsi olmalıydı. Yoksa Türkler bu camiyi yapamazdı…”

İşte mehter bu! Artık radyo ve TV’ler, siz bilirsiniz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*