Rahmet

alt

Rabbim bulutlara emir vermese, Yağmur damla damla iner mi sandın? Yeryüzüne rahmetini sermese, Damlalar toprağa siner mi sandın?

Eskiler yağmura “Rahmet” derlerdi. Kurşun renkli bulutlar dağların arkasından başını çıkardı mı, “Yine rahmet yağacak” diyerek yağmuru karşılamaya hazırlanırlardı. Gerçekten de kısa bir süre sonra gökyüzünü bulutlar kaplar, “Yağmur başına arş” emrini alan mûtî askerler hemen içtima olurlar, az sonra da şimşekler ve gökgürültüleri eşliğinde rahmet inmeye başlardı. Her damlası bir melek tarafından indirildiği için gayet muntazam, mükemmel ve hikmetli bir şekilde yağan yağmur, barajları doldurur, toprağı suya kandırır, ekinleri ayağa kaldırır, köylünün de yüzünü güldürürdü. Özellikle Nisan ve Mayıs aylarında öğleden sonra başlayan ve “kırkikindi yağmurları” diye anılan yağmurlar, tam bir rahmet hazinesi olarak yeryüzüne damla damla iner, toprağa bereket, canlılara hareket getirirdi.

Şimşek çaktığında rahmetli ninem “Bismillahirrahmanirrahim” der, gök gürlediğinde ise, “Eşhedüenla ilahe illallah” diyerek kelime-i şahâdet getirirdi. “Allahım afat verme rahmet ver” diye dua ederdi. Çocukların yağmur keyfi bir başka olurdu. El ele tutuşur, “yağ yağ yağmur, teknede hamur, ver Allahım bol yağmur!” diye tempo tutardık. Rahmetin Rahman’dan isteneceğini o yaşlarda öğrenmiş olurduk.

Çocukluğumuzda kış aylarında günlerce kar yağdığını hatırlıyorum. Öyle ki, çevremize baktığımız zaman ağaçların kuru gövdesinden başka her taraf bembeyaz görünürdü. Evlerden dışarı çıkmak için kardan tüneller açılırdı. Kâinat kitabının yeryüzü sayfası, kudret kalemi ile tamamen beyaza boyanmış olurdu. Karşı tepeler yumurta gibi lekesiz, pürüzsüz bir hal alırdı. Cemrelerin ılık bûseleri ile erimeye başlayan karlar, dağların vadilerinde buz gibi akan dereler meydana getirirdi. Yeraltı ve yerüstü su havzaları dolar, derelerin suyu coşar, pınarlar daha bir gür olarak çağlardı. Şimdi ise, aylar geçiyor, bir damla rahmet düşmüyor. Veya, bir de bakıyorsunuz, bulutlar sularını âniden boşaltıyor, rahmet beklerken âfetle karşılaşıyoruz.

Yağmur dediğimiz bu nimet insanoğlunun yaptığı bir fabrikadan üretilmiyor. Teknolojik olarak suyu elde edip, sonra da gökyüzüne çıkartıp oradan da damlalar halinde yeryüzüne indirmek insan kudretinin haricinde olan bir şey. Öyleyse, çok muhtaç olduğumuz yağmuru nerden ve kimden isteyeceğiz? Bu konuda kim bize yardım edebilir, feryadımızı işitip ihtiyacımızı giderebilir?  Çok muhtaç olduğumuz bu nimeti hangi dükkanda bulabilir, hangi sermaye ile alabiliriz?

Nasıl ki elbise ihtiyacımızı terziden temin ediyor, hastalandığımızda doktora gidiyor, ilacımızı eczaneden istiyorsak, rahmeti de Rahman’dan isteyebiliriz. O’ndan başka hiç kimse bu ihtiyacımızı karşılayamaz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*