Rahmet Peygamberi (asm)

Milâdî takvime göre 20 Nisan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) doğum yıldönümüdür. Bu münasebetle Kutlu Doğum Haftası adı altında çok güzel anma programları yapılmaktadır. Rahmet peygamberine yakışır tarzda coşkulu, muhtevası dolu dolu anma programları düzenlenmektedir. Stadyumlara sığmayan kalabalıklarla bu programlar icra edilmektedir.

Gönüllere yerleşen Peygamber sevgisi, insanları bu programlara celp etmekte, âlemlere rahmet olan Peygamberine bağlılığını arz etmektedir.

Bu seneki anma programının ana başlığı rahmet olması dolayısı ile o yüce Peygamberin (asm) rahmete dair sözlerinden birkaçını nakletmek daha uygun olacaktır:
“Resulullah (asm) buyurdular ki: ‘Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Yeryüzüne geri kalan bir cüz’ü indirdi. (Bunu da bütün varlıklara dağıttı.) Bu bir cüzden nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlûkat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, yavrusuna basmamak için ayağını bu sayede kaldırır.” [Buhâri, Edeb 19, Rikâk 19, Müslim 17, (2752)] “Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilâve ederek [tekrar yüze] tamamlayacaktır.” (Müslim, Tevbe 21, (2753).)
Abdurrâhman İbn-i Abdullah, babası Abdurrahman’dan (ra) rivâyet ederek şöyle demiştir: “Biz bir seferde Resulullah (asm) ile beraber idik. Resulullah bir ara bir ihtiyacı için yanımızdan ayrıldı. O sırada hummara denen bir kuş gördük, iki tane de yavrusu vardı. (Kuş kaçtı) yavrularını aldık. Kuşcağız etrafımıza yaklaşıp çırpınmaya, kanatlarını çırpıp havada inip çıkmaya başladı. Resulullah (asm) Efendimiz gelince:
“Kim bu zavallının yavrusunu alıp onu ıztıraba attı? Yavrusunu geri verin!” diye emretti. Bir ara, ateşe verdiğimiz bir karınca yuvası gördü.
“Kim yaktı bunu?” diye sordu.
“Biz!” dedik.
“Ateşle azab vermek sadece ateşin Rabbine hastır” buyurdu. (Ebu Dâvud, Cihâd 122, (2675), Edeb, 176, (5268).)
Rahmet kelimesi mânâ itibariyle insanların yüreğini ısıttığı gibi kelime olarak da insanları rahatlatan, gönüllere sevgi ve yumuşaklık veren, yağmur damlalarının toprağı ve topraktakileri rahatlattığı gibi gönülleri rahatlatan bir özelliğe sahiptir. Peygamber (asm) âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Onun rahmetinden bütün varlıklar istifade etmektedir. Onun sayesinde kâinat yeniden canlanmış, hayat bulmuştur. Mazlûmlar ona sığınmış, zalimler ondan çekinmiştir. Onun dünyaya teşrifini bütün varlıklar karşılamış, ona bağlılıklarını ilân etmişlerdir. Hayat onun sayesinde mânâ kazanmış, cehalet onun sayesinde yerini ve müstebit saltanatını bilgiye, görgüye terk etmek zorunda kalmıştır. Onun önderliğinde hak ve hürriyetlerin önü açılmış, zulmün kaleleri birer birer yıkılmış, hakkın saltanatı bütün şaşaası ile meydana çıkmıştır. Haklı zayıf bile olsa güçlü hale gelmiştir. Hak kavramı, üstünlüğünü, saltanatını onun sayesinde ilân etmiştir.
Bu bakımdan bütün varlıklar ona şükran borçludur. İnsanlık rahmeti ondan öğrenmiştir. Acımayı ondan bellemiştir. “Acımayana acınmaz” sözü ile insanlığa serlevha olacak hayat dersleri vermiştir.
Ona bağlılığın ifadesi, sünnetine sarılmaktır. Onun yaşadığı gibi yaşamaya çalışmaktır. Yap dediğini yapmak, uzak dur dediğinden uzak durmaktır. İnsanlık için en güzel örnekler ondadır. İnsanlık mutluluğu onun ölçülerinde bulacaktır.
En büyük duâ ve arzumuz, onun rahmetine mazhar olmak, onunla beraber haşrolmaktır. Bu ikrar üzere bizi haşir ve neşreyle Ya Rab! Âmin!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*