Rahmet zamanları

Rahmetin sağanak sağanak yağdığı günlerin içinden geçiyoruz. Rahmanur Rahim olan Rabbimizin, biz kullarını affetmek, rızasına ulaştırmak ve cennete koymak için fırsat üstüne fırsatlar yarattığı bir kutlu zaman dilimi içerisindeyiz. O öyle bir Rab ki, bize kendini tanıtırken önce rahmetinden bahsediyor. ‘Rahmetim gazabımı geçmiştir.’ ‘Rahmetimden ümit kesmeyin’ gibi kudsî hadis ve âyetlerle bize ümit aşılıyor.

Evet, biz kullar kusurlu, günahkâr, isyankâr ve çoğu kez zalim varlıklarız. Bu noktada biz insanoğlu öyle bir rahmet ile bir anda her şeyin tersine döndüğünü görerek, ümitle hayata sarılıyor, azmü cehd ile bir daha “Ya Allah” diyerek şükür secdesine kapanıyoruz.

Yokluk âleminden gelmemiz dolayısıyla bizi yoktan var eden Yüce Yaratıcıya baştan borçlu olan bizler, bir de günlük meşgaleler içinde yaptığımız pek çok hata ve günahlar ile iyice batıyoruz. Nefsini beğenen, her şeyin en iyisini bildiğini zanneden insanoğlu, Rabbini tanıdıkça ve Rabbini tanıtan İki Cihan Serverini (asm) tanıdıkça ne kadar da yanılgılar içinde bocaladığını fark edecektir.

Evet, her şeye sahip olduğunu, her şeyi bildiğini zanneden insanoğlu baştan borçlu geldiği şu dünya hayatı içinde yaptığı pek çok yanlışlarla da gayyaya doğru düşmektedir. Bu derece hüsran içinde iken bir kurtuluş arayana, Rahmeten lil âlemin olan Efendiler Efendisinin (asm) getirdiği ve kendisine tâbi olanlara bir hidayet rehberi olan Kur’ân-ı Kerim medet sunmaktadır.

Bir çıkış arayan bizler ‘yübeddilullahi seyyiâtihim hasenât’ sırrınca, işlediğimiz seyyiâtın silinecek olmasının yanında bir o kadar da hasenat yazılacak olmasının verdiği müjde ile rahatlamaktayız.

‘Lâ taknetû min rahmetillah’ diyerek dizlerimize derman, gözlerimize fer olan o kutsal beyan Duhan Sûresi’nin ilk âyetleri ile içinden geçtiğimiz kutlu zaman dilimlerine dikkat çekmekte ve değerlendirebilenlere rahmetin kuşatıcılığı içinde kurtuluş vaad etmektedir.

“1. Ha mim,

2,3. Apaçık olan Kitaba andolsun ki, biz onu (Kur’ân’ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyız. (Bu âyette geçen mübarek geceden maksadın Kadir Gecesi veya Berat Gecesi olduğuna dair rivayetler vardır)

4, 5, 6. Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.” (Duhan Sûresi 1–6. âyetler)

Berat gecesi geçmiş olsa da önümüzde Kadir Gecesi var. Kadrini idrakten aciz olduğumuz, ama yakalayanların bin aylık manevî ibadet ömrünü bir gecede tahsil edebilecekleri bir gecedir o..

“1. Şüphesiz, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesinde indirdik.

2. Kadir Gecesinin ne olduğunu bilir misin?

3. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.

4. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.

5. O gecede, tan yerinin ağarmasına kadar bir selâmet vardır.” (Kadir Sûresi)

Evet, içinde bulunduğumuz bu zaman dilimleri kıymetini idrak edenlere kurtuluşu, cenneti ve rıza-i İlâhîyi vaat etmektedir.

Ama bunun yolu tövbeden geçmekte, kurtuluş kapısı tövbe ile açılmaktadır. Cenâb-ı Hak, tövbe ederek hatasından dönen, pişmanlık içinde gözyaşı ile kendisine iltica eden kulunu sevmekte ve memnun olmaktadır. Zaten hadis-i şerifte “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri dolayısıyla) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı” diye buyrulmuyor mu? Demek ki günah işlemek bir suçtur, cezayı gerektirir, bir nakisadır, zilleti, meskeneti iktiza eder ama tövbe etmek, gözyaşı ile nedamet ile Allah’ın rahmetine sığınmak fazilettir. Belki de insan olmanın gereğidir.

Çünkü tövbe eden bir kul, Settar, Tevvab, Gaffar, Rahman gibi İlâhî isimlerin tecellisine mazhar olur. Bir esmaya mazhariyet ise her halde en büyük şereflerden biri olsa gerektir. Zira melekler bile bunu yapamazlar, çünkü o kabiliyetleri yoktur. Bu noktada biz insanların ne kadar kazançlı ve fırsatlarla dolu bir hayat sürdüğümüz ortadadır.

Burada kalbden gelen bir inilti ile ve gözyaşlarıyla sulanan bir tövbe olmalı ki, netice hâsıl olabilsin. Yoksa dil ile tövbe ederken, kalp kötülük peşinde, göz de haramların üstünde ise o tövbe, tövbe olmayacağı gibi belki de gazab-ı İlâhiyi celp edecek bir aldatmaca olur.

Rabbimizin evim diye tarif ettiği Kâbe’nin yanında, her mü’minin kalbi de Allah’ın misafir olduğu bir evdir. O kalp tövbe ile temizlenmeli, gözyaşı ile silinmeli ki Rabbimizi karşılamaya hazır hale gelsin. Aksi halde hastalıklı, alîl, günahlarla pislenmiş ve misafir buyur edemeyeceğimiz bir yere Rabbimizi nasıl ve hangi yüzle dâvet edeceğiz.

Yine Efendimiz (asm) buyuruyor ki:

“İki gözü cehennem ateşi yakmaz. Biri Allah korkusu ile ağlayan göz, diğeri de sınırda vatan için mukaddesat için nöbette uyumayan göz.”

Buradan da anlıyoruz ki gözyaşı cehennem ateşini söndürebilen tek şeydir. O halde bu kutlu zaman dilimlerini değerlendirelim. Seccadelerimizi ıslatalım, kul olduğumuzun idraki içinde Allah’a sığınarak af ve mağfiret dileyelim, dilenelim.

Bir yıllık zaman içinde müstesna bir yere sahip olan, başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennemden azat olmak diye tarif edilen bu Ramazan ayını değerlendirelim.

Önümüzdeki yıla tertemiz ve günahsız girmemiz temennisiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*