Ramazan halleri

Ramazan ayı bazılarına azap ve ıztırap günleri yaşatır.
Bayramı ise hüzün günleridir.
İşte bu sıfatları taşıyan bir insandı Fuat Efendi.
Aileden gelen bir gelenek idi.
Ne babası, ne dedesi böyle bir âdet ile hayatlarını şekillendirmemişlerdi.
Fuat Efendi de bu hayata dahil olmuştu.
İstediği gibi yiyip içemiyor tabiî.
Ramazan ayında ehl-i imanın hâl ve hareketleri sosyal hayatı kaplıyordu çünkü.
İş yerinde Ramazan, evde radyo ve televizyonda Ramazan, cadde ve sokaklarda Ramazan…
Yılları hep böyle geçiyordu…
Ailenin halleri böyle olunca, akrabaların halleri de böyle şekilleniyordu.
Sonra bu haller, Fuat Beyin yeni damadı ile bozulmuştu.
Doktor olan damat, bu ailenin tek oruçlu insanı olmuştu.
Aileden gelen bu âdeti damat bozmuştu.
Ailece yapılan içki muhabbetlerine katılmıyor, üstelik orucunu tutuyor, namazını da kılıyordu.
Hanımı ise gizli gizli namaz kılıyor, o da orucunu tutuyordu.
Her şey ailenin son damadı Ahmet Efendinin üzerinde toplanmıştı.
Çok sevgili ve sevimli halleri olduğu halde ailenin yeni sorunu olmuştu.
İftara çağırsalar, kendileri oruçsuz; Ahmet Bey iftara çağırsa aile oruçsuz.
Bir gün büyükbaba, doktor beyi evine çağırır.
Ahmet Efendi hanımı ile gider.
Uzun bir muhabbet faslı başlar.
Hoş beşten sonra, büyükbaba söze başlar:
“Bak evlâdım! Bizler şimdiye kadar namaz ve oruç bilmedik.
Neden bilemiyorum, ama hayatımız öyle şekillendi.
Sonrada bu hâlimiz aileye sirayet etti.

Bol para kazanmaya, dünyanın işlerini düzene koymaya çalıştık, uzun yıllar valilik görevlerinde bulundum, hayatımız içkili dâvet ve toplantılar ile geçti.

Bir inanma ve ibadet etme aklımıza gelmedi.
Evlâtlarımı ve torunları da öyle yetiştirdik.
Bizi sakın hor görme.
Bizim yetiştiğimiz ortamlar ve hayatımız böyle devam etti.
Sana saygı duyuyorum.
Kızımız ile evlendiniz.
Siyasî görüşünü bilmem ve merak da etmem.
Hani diyorum sen de bizim bu hayatımıza uyum sağlasan?”
Bu sözler Ahmet Beyin bahsi açmasına bir vesile olmuştu.
O başladı söze:
“Bak büyükbaba, biz kızınız Serpil ile tıpta beraber okurken tanıştık.
Sonra hayatımızı birleştirdik.
Mutlu bir yuvamız oldu.
Sizleri de çok sevdim.
Sizleri bir anne ve baba olarak kabul ettik.
‘Kayınpeder’ deniliyor, ama aslında bu ‘kaim peder ve kaim valide’ olarak söylenirmiş eskiden.
Nesebî anne ve babamdan, büyükbabam ve büyükannemden farksızsınız.
Ama benim kendime göre bir hayatım var. İbadetlerimi ve işlerimi de iyi yapmaya çalışıyorum.
Serpil de bu âdetlerime sonradan katıldı.
Kendisini mecbur etmedim.
İsteği ile bu hallere dahil oldu.
Bak büyükbaba!
Sakın yanlış anlamayın, size nasihat vermek gibi bir terbiyesizlik için değil.

Ben de namazsız ve oruçsuz bir insandım. Okulda çok sevdiğim bir arkadaşım beni Risale-i Nur eserlerini okuyan arkadaşlarla tanıştırdı. Sonra bu kitaplardan bazılarını aldım ve okudum, büyük bir tesir altında kaldım, hayatın mahiyetini, insanın mahiyetini, dünyaya ne maksat ile geldiğimi anladım.

Ve bu istifade ettiğim eserleri bir çok arkadaşıma tavsiye ettim ve bir çok hastama da Hastalar Risalesi’ni hediye ediyorum.

Hayatım bir anda değişti. Huzur ve mutluluk duydum.
Eşimi çok seviyorum, o da hastalarına aynı tarz ile muâmele ediyor.
Hayat dediğimiz ne ki? İşte geçip gidiyor.
Bizi yaratan Allah, bu vazifeleri bize emrediyor.
Sizi üzdüysem, kusura bakmayın”
Bu konuşma emekli valiyi tatmin etmişti.

Daha sonra bu haller valinin hayatında yeni bir kapı açacaktı. Sonra bir namaz kitabı alıp, namaz kılmayı öğrendi. Ve evde namazlarını kılmaya başladı.

Bir gün bütün aileyi evine topladı.
“Bakın çocuklar, beni iyi dinleyiniz!

Enişte Ahmet Beyi geçen gün eve çağırdım, Serpil ile geldiler. Onlara bazı nasihatlarda bulundum. Fakat eniştenin anlattıkları bana oldukça tesir etti.

Şimdi orucumu tutuyor ve namaza da yeni başladım.
Sizlerin de hem oruca hem de namaza başlamanızı istiyorum.
Evet, kabul ediyorum, size dinî bilgiler veremedim, hatta buna mani oldum, ama işte geldik gidiyoruz.

Yarın Allah’ın huzuruna çıkacağız.
Yolun neresinden dönersek kârdır.
Yıllarca görev yaptığım haller bu durumu engelledi.
Evet, itiraf ediyorum hata yaptım.
Ama tevbe kapısı açık, sizler de artık bu hayata hayatınızı adapte ediniz.
Torunlarınızı da böyle yetiştirin.”
Bu sözler ailede bir anda bomba tesiri yaptı.
Çocuklar da bu manevî boşluğu hissediyorlardı.
Aile o gece sahura kalktı.
Bu hali gören komşular şaşırdı.
Ailede büyük bir değişiklik olmuştu.
Sonra büyükbaba komşu camiye gitmeye başladı.
Cemaat büyük bir sevinç içinde kucakladı Vali Beyi.
Sonra Nurları okumaya başladı. Hem de doya doya.
Ve bütün aileyi iftara çağırdı.
O akşam ailede yeni bir gün doğmuştu.
Aile Ramazanın tam tadına varmıştı.
“Hidayet büyük bir nimettir, vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir” sözü kulaklarında çınlamıştı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*