Ramazan orucunun öğrettikleri

Kur’ân-ı Kerîm’de “sayılı günler” ifadesiyle bizlere ihtar edilen Ramazan ayının ikinci yarısına girdik bile.

Kum saatindeki zerrecikler gibi üç aylar diye andığımız “Recep, Şaban ve Ramazan” ayları nurlu bir kervan gibi hayatımızdan nasıl da hızlıca akıp gidiveriyor…

“Elveda ya şehr-i Ramazan!” mısralarıyla başlayan ilâhileri kulaklarımız daha sık duyacak bu aralar.

Yüreğimiz Ramazan’ın sıcacık atmosferinden ayrılmanın hüznüyle burulacak biraz.

ŞÜKRÜN ANAHTARI: ORUÇ

Ramazan ayında tutulan orucun sayısız hikmetlerinden biri de oruç tutan mü’mine nimetlerin kıymetini fark ettirmesi…

Nimetlerin kıymetini anlayan insanın şükrü daha hakikî, halis, umumî oluyor. Ramazan orucu vesilesiyle adeta vücudumuzdaki bütün duygularımız, hislerimiz, kuvvelerimiz inkişaf ediyor, açılıyor. Sâir zamanlarda türlü çeşit lezzetlerin etkisiyle şımaran tat alma duygumuz, Ramazan orucundaki “hakikî açlık” vesilesiyle terbiye oluyor ve kuru bir parça ekmek bile gözlerimizde tütüyor. “Azın aslında çok olduğunu” kavrıyoruz.

Nimetlerin asıl Sahibini bir kez daha fark edip akşam ezanının “Buyurunuz sofraya!” dâvetini özlemle bekliyoruz. Sabrı öğreniyoruz.

Fırının önünden geçerken pidenin, ekmeğin kokusunu hiçbir zaman olmadığı kadar net bir şekilde hissediyoruz, bir bardak soğuk su gözümüzde dünyalara bedel paha biçilmez bir kıymet kazanıyor. Nefislerimiz Rabbi karşısında bir kez daha kulluk tavrı içinde itaat ediyor.

Kocaman bir mideden ibaret olmadığımızı, her bir hissimizin de adeta mide gibi kendine has gıdaları almak, şükretmek istediğini fark ediyoruz. Ezanlar, namazlar, okunan Kur’ân’lar her zamankinden farklı lezzetleri tattırıyor iç dünyamıza. Yeryüzü mescidinde Kelâm-ı Ezelî olan Kur’ân’ın sanki 1434 Ramazan’ında yeniden inzal edildiğini hissediyoruz. Daha bir özenle okuyoruz hatimlerimizi.

Şimdilerde yaygın tabiriyle “empati” yaparak yoksulun, fakirin halini fark ediyoruz. Açlığın, yoksulluğun nasıl bir hal olduğunu tadıyor bir bir nefsimize takılan bütün cihazatlarımız. Bu durum beraberinde acımak, merhamet ve şefkat duygularını getiriyor.

İşte böyle, ruh dünyamızı, toplum hayatımızı, aile hayatımızı adeta sihirli bir dokunuşla değiştiriveriyor Ramazan orucu.

Özellikle büyük şehirlerin her geçen gün umursamazlığı artan ortamında oruç tutmayanların hâlini gördükçe de “Oruç tutmayan ne kazanıyor? Oruç tutan neyi kaybediyor?” sorusuyla halleşiyoruz iç dünyamızda…

Acıyor, duâ ediyoruz sadece.

RAMAZAN, İKTİSAT, ŞÜKÜR

Bediüzzaman Hazretlerinin telif ettiği Ramazan Risalesi’ni Ramazan günlerinde okumanın daha bir keyifli olduğunu fark ediyoruz.

Ramazan, İktisat ve Şükür Risalelerini sanki ilk defa okurmuşçasına açıp yeni ufuklar, yeni mânâlar keşfediyoruz.

Ramazan orucundaki açlık sanki bir gemi oluyor da, nefsimize takılan çeşit çeşit duygu ve hislerin üzerindeki perdeleri açıp yelkenler haline getiriyor, rahmet hazinelerinin anahtarı olan şükürle bizi bambaşka âlemlere yolcu ediyor. Varlık âlemindeki hazineleri fark ettiriyor, keşfettiriyor.

HÜLÂSA

Duâmız odur ki, Ramazan orucumuz senenin diğer günlerini de mayalasın. Her günümüz Ramazan gibi geçsin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*