Ramazan; zamanı damıtmak

Zamana güzel hatıralar yüklemek, yaşanmışlıkları yarınlara taşımak, “an” dokularını anlam katmanları ile doldurmak; dolu dolu olmasa da doygun yaşamanın şekli. Hele bu on bir ayın yoğunlaştırılmış bir ayı ise daha da dikkat edilesi, daha bir önem verilesi, daha bir özen gösterilesi değil mi?

 

Zaman saf ve şeffaf akan bir nehir. Zamanın bizi içinden geçirdiği, temizleyerek ve sâfîleştirerek diğer zamanlara bereketle akıttığı Ramazan bin başka ay, melekiyete yaklaştıran bin başka hayat.

O nehirden ne kadar içilir, ne kadar istifade edilir, ne kadar rahmet ve berekete kanılırsa o kadar ulvî hatıralar, uhrevî yaşanmışlıklar geleceğe taşınır, sonsuzluk karelerine nakşedilir.

Artık bayram havasına girildiği bugünlerde hatıra devşirme, güzel haslet edinme, iyi alışkanlıklar kazanma zamanı. Muhasebe vakti; bu Ramazanın bana etkisi ne, öğretisi ne, kazandırdığı ne? Diğer aylara ne gibi güzel huylarla gireceğim, kaç kötü hasletimi bırakabildim, marifetullahta ne gibi açılım oldu, Muhammedî (asm) Nura ne denli yaklaşabildim?

Aç, susuz durup güdük gündemin dikte ettikleriyle akıl, kalp, zihin ve duygular dolmuşsa Ramazana doyulmamış, günler aç ve bitap geçmiş, zamanın “an” dokuları boşa ve boşluğa akmıştır.

Ramazanı ramazan yapan Kelâm-ı Ezelî Kur’ân’ın yeryüzüne inişi, o kudsî Nebî’nin (asm) gönlünden gönüllere nüzul edişi… Tefekkür, tezekkür, tekellüm bu iki nokta üzerinde yoğunlaştığı, bu iki nokta yörüngesinde döndüğü, bu iki nokta üzerinde yükseldiğinde oruç tutulmuş, oruç tutmuştur.

Zamanın karanlık sahillerinden hayal gemisine binip Ceziretü’l-Arab’a gidip Resûl-i Ekrem (asm) vazife başında ziyaret edilse, sahabe soluğuyla takip edilse, Kur’ân yeni nâzil oluyor tazeliğiyle dinlenilse…

Siyerle ilgili, sahabe hayatıyla ilgili kitaplar okurken geçmişte kalmış hatıralar şeklinde değil, anlamı, hikmeti, nuru bugüne taşıyarak okumak, bugünkü hayatlarda yeniden diriltmek…

Böylesi veya benzeri hasletler kazanılırsa, Ramazan’a sonsuz hatıralar yüklendiği gibi geleceğe sonsuz kazanımlar taşınmış olunur. Herkes kendinde nasıl bir eksiklik görüyorsa öyle bir yol haritası çizerek, nefsi çizer, şeytanı uzaklaştırır, insi ve cinnilerden uzak durmuş, melekiyete yaklaşmış olur.

Rüzgârın önünde kuru bir yaprak gibi savuran zaman, Ramazan’da kökü derinlerde, meyveleri yükseklerde bir büyük ubudiyet ağacına dönüşür. O ağacın ne kadar yüksek dallarına çıkılırsa o kadar olgun meyveler toplanır, o kadar büyük istifade edilir, o kadar büyük kazanç elde edilir. O ağaçtan toprağa düşen “an” tohumları yarınlara yeni filizler taşır, ömür sahrasını bir güzel ormana çevirir.

Ramazan, zamanı sıkıyor, eviriyor, çeviriyor; damıttığı nurla bütün zamanlara rahmet ve bereket akıtıyor. Ona ne kadar açlık hissedilirse o kadar doyuluyor.

Bu Ramazan’dan diğerine bin güzel hasletle kavuşma duâsıyla.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*