Ramses´in dönüşü…

Image
Hz. Musa (a.s.) zamanında yaşamış ve Kur´ân´da bahsedilen Firavun´a tarihçilerin II. Ramses dediklerini bilmek zorunda değiliz. Tenasuh, yani ruhun ölen bir cesetten çıkıp başka cesetlerde yaşama fikrine inanan, sihiri ilimlerin üzerine çıkaran, ziraatte muhtaç oldukları öküze tapan, ilâhlık dâvâlarında namlarının devam etmesi düşüncesiyle çölde büyük piramitler inşa ettiren Firavunların hortlayarak günümüzü de tar u mar ettiklerini ve Firavunun Haman’ına bedel, deccâliyetin işgale kalkıştığı coğrafyalarda yüzlerce Hamanların türediklerini birileri iddia etse belki de inanmazsınız.

Yukarıdaki bilgileri de ihtiva eden Hz. Musa (a.s.) ile ilgili kıssalar, Kur’ân’da en çok tekrar edilen bahisler arasındadır. Üstad Hazretleri, Avrupa dinsizleriyle bizdeki münafıkların bu tekrara ilişmelerine cevaben “Emirdağ Çiçeği” adı altında muhteşem bir bahis kaleme almış. Kur’ân’da tekrar gibi görünen konuların hikmeti orada izah edilmiş. Kur’ân’da geçen tarihî vakıaların yalnızca birer hikâyeden ibaret olmadıklarını günümüz hadiselerini ve gelişen olayları dikkatlice takip ettiğimizde daha iyi anlıyoruz.

Benî İsrâil ile Hz. Musa (a.s.) arasında cereyan eden bir tartışmanın sebebi de, kavminin öküz heykeline tapmaya kalkışmasıdır. Hz. Musa’yı (a.s.), On Emri ve Hz. Harun’un (a.s.) ikazlarını bırakıp dünyaya (öküze) dönen o günkü insanların hikâyesi bizi fazlasıyla ilgilendiriyor. Zira dünya ticaret merkezi olarak bilinen ve göğe ser çekmede Ramses´in piramitlerinden geri kalmayan New York gökdelenleri, dünyanın başka coğrafyalarında da piramit-misal binaların yükselmesine öncülük etmişti.

New York Borsasının ambleminin (borsaların genel sembolüdür) öküz olduğunu bilenler, New York öküzü ile o Samirî´nin ses çıkaran altından öküz heykeli arasında münasebet kurabilirler. Maddî kuvveti, dünyevîleşmeyi ve parayı temsil eden bu öküze, farkına varmadan bizdeki birçok Müslümanın da yönelmesi ne hazin.

Ramseslerin zamanındaki Mısır medeniyetinde maddî ilim ve fenlerin ulaştığı noktaları, hâlâ esrarı çözülemeyen piramitlerdeki hadiselerden anlıyoruz. Mısır´da fenlerle birlikte ortaya çıkan “sihir”in de hangi boyutlara vardığını yine kıssa-i Musa (a.s.) bize bildiriyor. İlim ve teknolojiye sihiri de ilâve eden Firavunlar, bunlarla insanlara tahakküm etmişler, zavallı halkların ellerindeki malları gasp etmişler ve onlara Allah´ı unutturarak sahte ilâhlıklarını ikameye kalkışmışlar…

Yukarıdaki açıdan dinsiz felsefeden doğma ikinci Avrupa medeniyetine baktığınızda, her iki medeniyet arasındaki benzerlikleri rahatlıkla göreceksiniz: Maddî ilimler, fenler, sihir, zorbalık, sihirle insanları kendisine ram etme, Allah ve ahiret düşüncesini cemiyetten dışlama v.s. Sihirle kapitali toplama, sihirle hakikatleri manipule etme, sihirle insanları çalışmaktan ve doğru şeyleri aramaktan alıkoyma… Günümüz sihirbazları Firavununkileri milyon defa geçti. Zira sihirlerini, gasp ettikleri teknoloji vasıtasıyla dünyanın her köşesine ulaştırdılar. Kutulara yerleştirerek zavallı insanlığı etrafına topladılar.

Firavun, Ramses, Deccal ve Süfyan gibi şahıslar veya o şahısların cemaatleri, daima karşıtlarını kendilerinin yaptıkları kötülük ve cinayetlerle suçlamışlardır. Müşrik Arapların Kur´ân´a sihir ve Efendimize de–hâşâ–sihirbaz demeleri bu prensiptendir. İnsanlığı vahşet ve bedeviyete sürükleme, ahlâkı yok etme, nifak çıkarma, fukarının mallarını kuvvetlilere peşkeş çekme ve her türlü iğfalde bulunma fiillerinin sahiplerinin, küresel çapta Müslümanları suçlamaları da mahiyetlerinin şer ve tahrip olmasındandır.

Sihirlenmiş, hipnotize olmuş ve deccalların manyetik alanlarında sersemleşmiş insanlığı uyandıracak Hz. Musa’nın (a.s.) asasına ne kadar muhtaç olduğumuz ortada.

Gördüğünüz gibi çağdaş Firavunlar Uzakdoğudan Uzakbatıya dünyayı daha yüksek piramitlerle işgal etmekle meşgul. Sihirbazları ise ellerindeki yılan ve çıyanlarla en mahrem mekânlarımıza nüfuz ediyorlar. Buna karşı ancak Hz. Musa’nın (a.s.) asası mücadele edebilir. O sihirlerin pis ve değersiz mahiyetlerini insaniyete göstererek insanlığı Ramseslerin şerrinden kurtarabilir. Hz. Musa’nın (a.s.) asasını Kur’ân’da aramaya mecbur olduğumuzdan, bu mübârek Kur´ân ayı hürmetine Kur´ân´ın sinesine dönerek sihirbazların sihirlerini yok edecek hakikatleri Kur’ân’dan istemeliyiz. Ellerimizde Asa-yı Musa’larla hayatın merkezine koşmalı ve yine Kur’ân’dan gelen fenleri; hakikî medeniyet, fen ve teknolojileri gasp edenlerin ellerinden kurtarmalıyız.

İfadede âciz kaldığım şu hakikati icra, hiç de zor değil. Yeter ki inanarak Asa-yı Musa´ları meydanlara çıkaralım. Hz. Musa (a.s.) safında olduğumuzu hal ve kal diliyle ilân edelim. Firavun, Nemrut, Deccal ve Süfyan gibi şerirlerden korkup, asıl çizgiye gelmekten kaçınmayalım. Hem korku fayda da vermiyor. Ramsesler döndüğüne göre… Küresel icraatlarına başladıklarına göre… Dünya üzerinde azıcık bir zaman daha izzetle yaşamak isteyenler, Kur’ân’ın ve Resûlullahın yanında olduklarını ilân etmek zorundadırlar.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*