Ravza’dan Barla’ya: İkinci Diriliş

İnsanlığın İlk Dirilişi Asr-ı Saadette, Medine’de gerçekleşir.

Efendimizin (asm) etrafında hâlelenen gençler ebediyete uzanacak medeniyetimizin temellerini atar. Asırlar boyu bu medeniyet büyür, dünyaya hakim olur. Ne zaman ki Müslümanlar dinden elini gevşetir, o medeniyet gizlenir, yerini karanlık günlere bırakır. İnsanlık mimsiz medeniyet altında ezilir, boğulur. Yeniden diriliş için bir güneş, bir nur arar. İşte İkinci Diriliş Barla’da gerçekleşir.

Asrın sahibi Bediüzzaman Bar- la’ya geldiğinde, başta Anadolu ve İslâm coğrafyası olmak üzere, dünya büyük bir kaos içindedir. Manevî bir buhran geçirmektedir. Savaşlarda milyonlarca insan vefat etmiştir. İmparatorluklar yıkılmış, yeni devletler kurulmuştur. Osmanlı Devleti yıkılmış, yerine millî esasa dayalı Türkiye kurulmuştur. Son halifeliğin merkezi Osmanlı’nın izleri silinmeye çalışılmaktadır. Toplumun İslâm’la bağını tesis eden medrese, tekke, zaviye gibi kurum, kuruluş ve yapılar kapatılmıştır. Zındıka güçlerinin tertiplediği dinî ve etnik kökenli olaylar gerçekleşmektedir.

Doğu’nun ücra bir köyünde doğan, insanlığı kurtarmak için cepheden cepheye koşan, hayatın her alanında görünmek için büyük şehirlerde yaşayan Bediüzzaman, artık küçük bir nahiye olan Barla’da sürgün hayatı yaşamaktadır. Kendine yâr ve yardımcı olacak kimse yoktur. Kaderin hükmüne razı bir hayat yaşar. Hakikat yükünü tek başına omuzlar.

Dünyaya kapısını kapatır. Sürgünde kapısını dünyaya karşı sürgüler. Bütün dünyası dünya olan insanlara sırtını döner. Bütün görüşlerden, düşüncelerden, ideolojilerden, iktidarlardan, fraksiyonlardan, anlayışlardan, dünyalardan, dünyalıklardan uzak bir hayat sürer. Kendini başkaları üzerinden açıklamaya girişmez. Kendini başkalarına göre konumlandırmaz. Başkalarının gündemine tabi olmaz. Kendi gündemini oluşturur; ona göre yaşar. Rakip veya alternatif psikolojisinden uzaklaşır. Ötekileştirme ve ayrıştırma amacı güden etnik, dinî ve dünyevî tartışmalara prim vermez. Allah’tan başkasına Pirim demez, kimseye boyun eğmez.

Evinin önündeki çınar ağacına çıkar. Kur’ân’a ve kâinata bakar. Kalbinin kapılarını sonuna kadar hakikate açar. Kur’ân’a ve kâinata, yani insana açılır. Kur’ân ve kâinat üzerinden küçük bir Kur’ân ve kâinat olan insanı okur.

Üstadın etrafında hâlelenen Tahiri, Zübeyir, Sungur, Bayram gibi genç talebeler yeryüzünde secde edilmeyen bir karış toprak kalmayıncaya, Efendimizin (asm) namını duymayan bir kalp atmayıncaya kadar mücadele etmek için yollara düşerler. Bu Sahabeden sonraki en büyük insanlık yürüyüşüdür. Bu gücün arkasında Sahabe saffetinin temsilcileri vardır. Mus’ab bin Umeyir, Enes bin Nadr, Ebu Eyyûb El-ensarî gibi Birinci Diriliş’in mimarı genç sahabeler, Kur’ân koynunda nefes nefese koşturan asrın kalbi Bediüzzaman vardır.

Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Ali Uçar gibi hizmet ve hicret erleri tarafından tıpkı sahabe gibi insanlığa sevgi, hoşgörü, ilim, irfan ve medeniyet götürmek için Nur dershaneleri, mescitler, kültür merkezleri, dernekler açılır. 70 yılda, 70 dilde yüzlerce eser neşredilir. Gazeteler, dergiler yayımlanır. Radyolar, TV’ler, internet siteleri kurulur. Filmler ve belgeseller çekilir. Binlerce konferans, panel ve söyleşi düzenlenir.

Son yıllardaki hadiseler bir daha göstermiştir ki şimdi bize yeni bir Barla ve Ravza gerekiyor.

Herkes kendini tahir (temiz) bilmek yerine kusurunu itiraf edip, dünya kirinden temizlenmeli. Tahiri Mutlu gibi, Ravza-i Mutahhara sakini Hz. Muhammed’e (asm) lâyık yaşamak için içe çekilmeli. Kalbin gündemine dönmeli. Kendi Barla ve Ravza’sını inşa etmeli.

Mü’minin izzetine ve iffetine yakışır bir duyarlılıkla yaşamalı. Mü’minlerin dünyayla bağı olmadığını, dünyaya sadece iman hizmeti için baktıklarını, hiçbir siyasetin, ticaretin, menfaatin aracı ve amacı olmadıklarını gösteren bir hayata dönmeli. Ortalarda görünmeden, popülerleşmeden, propaganda havasına bürünmeden ihlâs ve uhuvvetle iman hizmeti yapmalı. Sırran tenevverat ile güven telkin eden insan hizmetine dönülmeli. Tek gündem insan olmalı. Küs veya kavgalı olan ehl-i imanın tekrar barışması, nefret çatışmasından çıkıp muhabbetle kucaklaşması için fiilî ve kavlî duâ yapılmalıyız…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*