Risale-i Nur bir insanın dimağından dökülemeyecek kadar ulvîdir

Elbette, hayvanata, sıradan insanlara ilham eden Cenâb-ı Hak, azamî ilim, ibadet, takva, zikir ve cihad içine giren Bediüzzaman’a da Risale-i Nur hakikatlerini ilham etmiştir.

Zaten, Risale-i Nur’da işlenen meselelere ve üslûbuna bakıldığında, bunlar bir insanın dimağından dökülemez, onun hüneri olamaz, hükmüne varılır.

Ki, Bediüzzaman bu noktaya şöyle temas ediyor:

Said, “Risale-i Nura sahip değildir ve o eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez.

Belki doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i maneviyesi olarak rahmet-i İlâhiye tarafından ihsan edilmiştir…

“Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur’da öyle parçalar var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, Eski Said’in (Allah ondan razı olsun) kuvve-i hafızası da beraber olmak şartıyla, o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik Risale olan Otuzuncu Sözü ben ve ne de en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı yapamazlar.” Ve şu ifadelerden de, Risale-i Nur’un doğrudan doğruya “talimat, ders, bilgi” ile yazdırılmış, yazılmış olduğu anlaşılıyor:

Resûl-i Ekreminin tâlimiyle ve Kur’ân-ı Hakîmin dersiyle, ism-i Hakîm’in bildirmesiyle anladım ki…”

Şu halde, ilham eseri olan Risale-i Nur’u, hangi akla hizmet ederek, ilham edilen kanalları, kelimeleri tahrif, tahrip etmeye yelteniyorlar?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*