Risâle-i Nur dersleri ve ilmî müzâkere

Ders müzâkeresinde birer zeki muhatap ve mucip ve güzel seciyelerin in’ikâsından birer âyine”1 olmak.

Bu cümleden anladığımız öncelikle Risale-i Nur ders müzâkeresinde birer zeki muhatap olarak bulunmak. Bir diğer hakikat, ders müzâkerelerinin yapılabileceğidir. Bu cümlenin içini doldurduğumuzda Üstad’ın tavsiyesine uymuş oluruz. Pekâlâ, bu nasıl olacak?

Risale-i Nur derslerini müzâkereli olarak da okuyabiliriz. Peygamber Efendimiz de (asm) “İlmi öğreniniz. Çünkü onun öğrenilmesi, Allah’a karşı haşyettir. (Allah korkusu) Tâlebi ibâdettir. Müzâkeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihâddır.”2 buyurur. Bediüzzaman Hazretleri de talebelerine “Siz hem birbirinizi teselli, hem kuvve-i maneviyeyi takviye, hem tatlı sohbetle müzâkere-i ilmiye”3 yapmalısınız der. Ayrıca “Risale-i Nur’un meseleleri müzâkere olsa, inşâallah talebe-i ulûmun şerefini kazandırır.”4 diyerek Nur Talebelerine büyük bir müjde verir. Talebeleri ile yapmış olduğu müzâkere-i ilmiyeye ise şöyle işaret eder: “Sonra, o karakolun karşısında, Kastamonu’nun medrese-i Nuriyesine girdim, Nurlar’ın telifine başladım. Feyzi, Emin, Hilmi, Sadık, Nazif, Salâhaddin gibi Nur’un kahraman şakirtleri, Nurlar’ın neşri, teksiri için o medreseye devam ettiler. Gençlikte eski talebelerimle geçirdiğim kıymettar müzâkere-i ilmiyeyi daha parlak bir surette gösterdiler.”5

Bu konuda Üstad Bediüzzaman’ın şu ifadelerini de tefekkür edelim: “Şu Risale bir meclis-i nurânîdir ki, Kur’ân’ın şu münevver, mübârek şakirtleri, içinde birbiriyle mânen müzâkere ve müdâvele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda herbiri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan Risâlelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir. Herbiri aldığı kıymettar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor.”6

Demek ki Risale-i Nur’un okunduğu mekânlar nurânî bir meclis hükmünde olup, müzâkere ve müdâvele-i efkâr zeminleridir. Bu müzâkere ve müdâvele-i efkâr mekânları yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda herbiri aldığı dersi terennüm ederler. Tefekkür ve taakkul onların mânevî gıdalarıdır. Hakikate mülâki olmak için Risale-i Nur okyanusuna amikâne dalarlar. Nasipleri kadar alır, sonra tekrar be tekrar okumaya, müzâkereye ve nasiplenmeye devam ederler.

Müzâkereli dersler bir nevi çalışmalı dersler olarak da addedilebilir. Okunan bahisler öncesi, müzâkere konuları önceden belirlenir ve çalışılarak gelinir. Dersi okuyan kişi, dinleyenlerin de iştiraki ile dersi okur ve devam eder. Konu cümle veya paragraf olarak ele alınır ve üzerinde durulur. Gerekirse başka bahislerle irtibatlar kurularak mevzunun tekmiline yardımcı olunabilir. Konu bütünlüğü bozulmadan güncel hadiselerle müzâkere konusu bağlantıları kurulabilir. Burada bütün gayret okunan bahsin anlaşılmasını sağlamak olmalıdır. Hakikate perde olacak güncellemelerden ve izahlardan kaçınılmalıdır. Dersi okuyan kişi bu kontrolü sağlayabilir. Mesele müzâkere şartlarını taşmamalıdır. Çünkü müzâkere yapılırken uyulması gereken şartlar vardır.

Üstad’ın ifadesiyle “Müzâkere etmenin birinci şartı, insafla, hakkı bulmak niyetiyle, inatsız bir surette, ehil olanların mabeyninde, sû-i telâkkiye sebep olmadan müzâkeresi caiz olabilir. O müzâkere hak için olduğuna delil şudur ki: Eğer hak, muarızın elinde zâhir olsa, müteessir olmasın, belki memnun olsun. Çünkü bilmediği şeyi öğrendi. Eğer kendi elinde zâhir olsa, fazla birşey öğrenmedi; belki gurura düşmek ihtimali var.”7

Eğer mesele müzâkere-i ilmiyeden münâkaşaya dönerse Üstad’ın şu mühim ikazları devreye giriyor: “En mühim ve kudsî bir mes’eleyi, satranç oyunu gibi izhâr-ı fazl yolunda ve müzâkere-i ilmiyeyi, münâkaşa derecesine çıkarılıp, onunla oynuyorlar. Her iki taraf kendini haklı zanneder. Her iki taraf, mâdem münâkaşa sûretini alıyor, haksızdırlar.”8

Bediüzzaman Hazretleri de talebelerine “Kardeşlerim… Bunun gibi teselliye dair evvelce yazılan küçük mektuplar ara sıra okunsa ve Meyvenin, hususan âhirleri beraber mütalâa edilse ve hatıra gelen Risâle-i Nur’un meseleleri müzâkere olsa, inşaallah talebe-i ulûmun şerefini kazandırır.” Ve “Siz hem birbirinizi teselli, hem kuvve-i mânevîyeyi takviye, hem tatlı sohbetle müzâkere-i ilmiye, hem Nurlar’ın yazması ve mütalâalarıyla bu geçici zahmetin noksanını siler rahmet yapmağa ve bu fani saatleri baki saatlere çevirmeğe muvaffak olursunuz inşâallah.”9 diye tavsiyelerde bulunur.

Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 494.
2- İhya-ü Ulûm-id-Din, I/11, Râmuz-ül Ehadis, s. 254.
3- Şuâlar, s. 820.
4- Şuâlar, s. 507.
5- Lem’alar, s. 575.
6- Barla Lâhikası, s. 52.
7- Mektubat, s. 586.
8- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Barla Mektupları [Üstad].
9- Şuâlar, s. 820.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*