Risale-i Nur derslerine gitmek…

Bazı eski yazılarımızı, konu gereği tekrar nazarlarınıza arz etmek durumunda kalıyoruz. Bu yazılarımızdan biri de; 4 Mart 2009 tarihli “Evde TV seyretmek varken, bu soğukta derse mi gidilir?” başlıklı bir yazımız idi. Sözkonusu yazımız neşredildikten sonra, birçok kanaldan müsbet mesajlar almıştık.

Aynı konuda bazı dostların hatırlatma ve isteği üzerine, birkaç güncellemeyle yeniden nazarlarınıza arz etmek istiyoruz:

Nur Talebelerinin bilinen en büyük özelliklerinden biri de, Risâle-i Nur sohbetleridir. Nur Talebelerinin olmazsa olmaz olan bu hususiyeti, değil Türkiye’de, dünyanın birçok yerinde, hemen hemen her gün devam ediyor. Bu sohbetlere gelenler tarafından tesbit edilen değişik ve şimdiye kadar görülmeyen manzaralar, herkesi mest ediyor. Yeni ve ilk defa gelenlerin meraklı bakışları ile müdâvimlerin mütebessim simaları, bu mekânların farklılığının tercümanıdır zaten.

Birçok defa arkadaşlarıma söylediğim sözlerden biri de şuydu:

“Kardeşim! Burası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Bu topluluk, bu mekân var ya, insana huzur veriyor.” Tabiî bunu söylediğim zaman, “İlim meclisleri cennet bahçesidir” mânâsındaki hadis-i şerifi bilmiyorduk. O hadisi de okuyunca, Rabbimize daha da şükrettik.

Bir de Barla Lâhikası’ndaki bir mektubu hatırlatmakta fayda var. Bu çeşit ilim meclislerinin başka sâkinleri de olduğuna işaret eder Bediüzzaman:

“…Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenâb-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından (dinlemesinden) çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz (dinleyicileriniz) çoktur. Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: ‘Semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh (sırf Allah rızası için) sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâl’inin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp, düşündürürler.” (Mektub No: 214)

Gerçekten de, bu fitne ve fesat asrında; bu bahtiyar topluluğa dâhil olmak, bu sohbetlere iştirak etmek, büyük bir şeref ve nimettir. Yıllardır bizim dem ve damarlarımıza işleyen bu hâllerle hallenen bütün arkadaşlarımız da, bunu bilip yaşayarak tasdik ediyorlar. Ondandır ki, birçok arkadaşımıza ben “ders kuşu” adını takmışımdır. Onlar, hani tâbiri caizse, iki eli kanda da olsa, bu sohbetleri aksatmazlar. Sohbetin olduğu o günlerde, evlerine pek kolay misafir kabul etmez, misafirliğe de gitmezler. Ya da misafirlerini de alıp gelirler.

Yine çoğu zaman arkadaşlarımızla konuştuğumuzda ifade ettiğimiz gibi; yani akşam eve yorgun gelmişsin, yemeği yedikten sonra, şöyle ayaklarını uzatıp, yanına da çerezini, çayını koyup, keyifle TV seyretmek varken; sen onları bırak, kalkıp sohbete gel… Kolay bir şey mi? Hele bir de bu kış mevsiminde; soğukta, karda, buzda sohbete gitmek babayiğit işidir gerçekten.

Hani rahmetli Zübeyir Ağabeyden naklen anlatılan bir şey vardır: Normal bir insanın yataktan çıkamayacağı kadar ağır hasta olduğu zamanlarda bile, umumî sohbetlerin yapıldığı mekânın kapısına kadar gelir, zili çalar, kapıyı açana: “Selamun aleyküm! Kardeşim, ben çok hastayım, derse geldim, ama duramayacağım” deyip tekrar dönüp gidermiş. Bu, fevkalâde bir şey. Bunu hangi insan yapabilir ki? Ama yapılan şeye dikkat ediniz: Derse verdiği ehemmiyeti düşününüz. Basit bir şey değildir bu.

Nefsin bir diğer aldatması da, ders vakti yaklaştıkça, bin bir maniâ ve sebep ortaya çıkar ya, işte onların da saikiyle “Bugün derse gitmeyelim, evde okuyalım” sözleridir. Halbuki, evde okumak ile umumî dersin yeri elbette ayrıdır. Üstad diyor ya: “Herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes her bir meselesini tam anlamaz.” (Mektub No: 191) Bu da mühim bir hakikat.

Allah Resûlü (asm) “Allah için tozlanan ayaklara Cehennem haram olsun!” ve yine “İnsanlar bir araya gelip Allah’ı zikrettikleri zaman, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar ve Allah onları kendisine yakın olan kişilerden kaydeder” buyuruyor. Şimdi bu hakikatleri duya duya, derslere, Nur sohbetlerine koşmamak olur mu?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*