Risale-i Nur emniyet ve asayişi temin eder

İman ile emniyet, İslâm ile teslimiyet, kelime olarak, aynı kökten gelirler. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bir Risalesinde iman ile Sultan-ı Kâinata intisap eden bir adamın kimseden pervası, korkusu olamayacağını beyan eder.

İman ile emniyet, İslâm ile teslimiyet, kelime olarak, aynı kökten gelirler. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bir Risalesinde iman ile Sultan-ı Kâinata intisap eden bir adamın kimseden pervası, korkusu olamayacağını beyan eder. Bütün mahlûkat Allah’ın hükmü altındadır, O’nun mülkü ve O’nun memlûküdürler. İman ile Allah’a sığınan kimse, O’nun askerleri hükmünde bulunan varlıklardan ve olaylardan korkmaz; emniyetli bir hayat yaşar. Hastalıklar onun için günahlara kefaret ve manevî dereceler kazanma bahçelerinden bir bahçedir. Böyle bir insan, her türlü kederden emin olmuş demektir. Şu var ki, imandan gelen bu emniyete kavuşmak için İlâhî hükümlere teslim olmak, yani İslâm’ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak gerekir. Padişaha inanan bir kişinin onun emirlerine isyan etmesi, onu padişahın hapishanesine gitmekten kurtarmaz. İmanla İslâm, yani inanmak ve inandığı gibi yaşamak birlikte olmalıdır. Çünkü “Kâinatın ekser envâıyla alâkadar ve o alâkadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş içinde boğulmak derecesine gelen ruh-u beşer ve kalb-i insan, ‘vahdehu’ kelimesinde bir melce, bir halâskâr bulur ki, onu bütün o keşmekeşten, o perişaniyetten kurtarır. Yani ‘vahdehu’ manen der: Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma! Onlara tezellül edip minnet çekme! Onlara temellük edip boyun eğme! Onların arkasına düşüp zahmet çekme! Onlardan korkup titreme! Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun!” (Mektubat) “Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyet’te ve imandadır” (Sözler) “Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir. “Tevekkeltü alallah” der, sefine-i hayatta kemal-i emniyetle hâdisatın dağlarvari dalgaları içinde seyran eder.” (Sözler)

“İman, Sa’d-ı Taftazanî’nin tefsirine göre: ‘Cenâb-ı Hakk’ın istediği kulunun kalbine, cüz’î ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur.’ denilmiştir. Öyle ise iman, Şems-i Ezelî’den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede bütün kâinat ile bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur. Ve her şeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husûle gelir ki, insan o kuvvet ile her musîbete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.” (İşarat-ül İ’caz)

Kalbinde iman nuru ve ondan gelen merhamet ve hürmet olan birisi başkasının canına, malına, namusuna zarar vermez. Anarşist denilen guruplar bir gösteri yaptığında, devletin kaldırım taşlarını söküp, esnafın canına ve malına kast edebiliyorlar. Şahsî olarak emin ve güvenilir birisi olunduğunda, siyasî ve sosyal problemler kendiliğinden çözülür. Ticaret, siyaset ve toplumsal huzur, ancak emniyet ile olan şeylerdir. Emniyetin olmadığı yerde huzur ve gelişme olmaz. Haram ve helâle riayet edilen toplumlarda huzur ve bereket varken, riayet edilmeyen yerlerde karmaşa ve bereketsizlik hükmediyor. Bu da toplumsal hayata olumsuz olarak yansıyor ki, buna siyasette anarşizm deniliyor. Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin tabiriyle, “Terakki ve ticaretin ve alış verişin esası ve ruhu olan emniyet ve asayişi kırıyorlar” (Mektubat) Bu sebeple “ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevk etmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez. Belki mesaîlerinin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salâbet-i diniye ile olur.” (Lem’alar) “Evet, millet-i İslâmiyenin sebeb-i saadeti, yalnız ve yalnız hakaik-i İslâmiye ile olabilir. Ve hayat-ı içtimaiyesi ve saadet-i dünyevîyesi şeriat-ı İslâmiye ile olabilir. Yoksa adalet mahvolur. Emniyet zîr ü zeber olur. Ahlâksızlık, pis hasletler galebe eder. İş yalancıların, dalkavukların elinde kalır.” (Hutbe-i Şamiye) buyuran Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanda emniyetin tesisi için en elzem olan iman-ı tahkikiyi insanlara kazandıran Kur’ân’ın manevî bir mu’cizesi olan Risale-i Nur eserlerini insanlığın istifadesine sunmuştur ve en doğru rehber olarak Risale-i Nur’u göstermiştir. Evet, “Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaîyesi bu acib zamanda anarşilikten kurtulmak için beş esas lâzım ve zarurîdir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir. Risale-i Nur hayat-ı içtimaîyeye baktığı zaman, bu beş esası kuvvetli ve kudsî bir surette tesbit ve tahkim ederek, asayişin temel taşını muhafaza ettiğine delil ise; bu yirmi sene zarfında Risale-i Nur’un, yüz bin adamı vatan ve millete zararsız birer uzv-u nâfi’ haline getirmesidir.” (Şuâlar) “Asayişi temin ve idare memurları, inzibat polisleri ve komiserleri bize ve mesleğimize karşı değil tevehhümkârane taarruz ve evhama düşmek, belki himayetkârane teşvik ve teşci’ etmek vazifelerinin muktezasıdır. Çünki: Onların vazifelerinin temel taşı, hürmet, merhamet, helâl haramı bilmekle, itaat düsturuyla hayat-ı içtimaîye emniyet dairesinde cereyan edebilir. Risale-i Nur hayat-ı içtimaîyeye baktığı vakit, bu esasları temin ediyor. Neticesi de bilfiil görülmüş.” (Kastamonu Lâhikası) “Risale-i Nur’un gerçi siyasetle alâkası yoktur; fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti, asayişi, hürriyeti, adaleti temin ettiğine yüzer hüccetlerden biri, bu müdafaanamesi hükmündeki Meyve Risalesi’dir. Bunu âlî bir heyet-i ilmiye ve içtimaîye tedkik etsinler, eğer beni tasdik etmezlerse, ben her cezaya ve işkenceli i’dama razıyım!” (Şuâlar) “İman ilminden ibaret olan Risale-i Nur eczaları, emniyet ve asayişi temin ve tesis ederler. Evet, güzel seciyelerin ve iyi hasletlerin menşe’ ve menbaı olan iman; elbette emniyeti bozmaz, temin eder. İmansızlıktır ki, seciyesizliği ile emniyeti ihlâl eder.” (Tarihçe-i Hayat) “Benim tevkif kâğıdımda sebeb, emniyeti ihlâl suçu yazıldığından, ben daha o puslayı görmeden müddeiumuma dedim: ‘Seni geçen gece gıybet ettim.’ Emniyet müdürü hesabına beni konuşturan bir polise: ‘Eğer bin müddeiumumî ve bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umumiyeye hizmet etmemiş isem -üç defa- Allah beni kahretsin!’ dedim.” (Lem’alar) diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, emniyetin tesisinde Risale-i Nur’un ve Talebelerinin çok büyük rolü olduğunu da şöylece beyan etmektedir: “Emniyeti ihlâl vehmiyle bize ihanet etmek ve teveccüh-ü âmmeyi kırmak kasdıyla tahkirkârane aldanmış mahdud adamların bed muamelelerine mukabil, hadsiz ehl-i hakikatın ve nesl-i âtinin takdirkârane alkışlamaları var, diye ihtar edildi. Evet, komünist perdesi altında anarşistliğin, emniyet-i umumiyeyi bozmağa dehşetli çalışmasına karşı, Risale-i Nur ve şakirdleri iman-ı tahkikî kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müdhiş ifsadı durduruyor ve kırıyor. Emniyeti ve asayişi temine çalışıyor ki, pek çok bir kesrette ve memleketin her tarafında bulunan Nur Talebelerinden, bu yirmi senede alâkadar üç-dört mahkeme ve on vilayetin zabıtaları, emniyeti ihlâle dair bir vukuatlarını bulmamış ve kaydetmemiş. Ve üç vilayetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: ‘Nur Talebeleri manevî bir zabıtadır. Asayişi muhafazada bize yardım ediyorlar. İman-ı tahkikî ile Nur’u okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar, emniyeti temine çalışıyorlar.’ Bunun bir nümunesi Denizli Hapishanesi’dir. Oraya Nurlar ve o mahpuslar için yazılan Meyve Risalesi girmesiyle, üç dört ay zarfında iki yüzden ziyade o mahpuslar öyle fevkalâde itaatli, dindarane bir salâh-ı hal aldılar ki; üç dört adamı öldüren bir adam, tahta bitlerini öldürmekten çekiniyordu. Tam merhametli, zararsız, vatana nâfi’ bir uzuv olmaya başladı. Hattâ resmî memurlar, bu hale hayretle ve takdirle bakıyordular. Hem daha hüküm almadan bir kısım gençler dediler: ‘Nurcular hapiste kalsalar, biz kendimizi mahkûm ettireceğiz ve ceza almaya çalışacağız; tâ onlardan ders alıp onlar gibi olacağız. Onların dersiyle kendimizi ıslah edeceğiz.’ İşte bu mahiyette bulunan Nur Talebelerini, emniyeti ihlâl ile ittiham edenler, her halde ve gayet fena bir surette aldanmış veya aldatılmış veya bilerek veya bilmeyerek anarşistlik hesabına hükûmeti iğfal edip bizleri eziyetlerle ezmeye çalışıyorlar.” (Lem’alar)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*