Risale-i Nur hizmetinde taviz verilmez

Kur’ân, İslâmiyet ve iman hizmetlerinde birinci esas taviz vermemektir, makam, mevki, maddî menfaat ve şöhret peşinde koşmamaktır.

Hizmetimizi makam, mev- ki, maddî menfaat ve şöhret için yaparsak ne olur?

1- Allahın rızası dışına çıktığımız için, arzu edilen sonuç alınmaz.

2- Allah’ın emrettiği düsturlar var iken, başımızdakilerin hukuksuz emirlerine uyarak, dine çok büyük zarar veririz.

3- Zaman geçtikçe o kişinin esiri olunur her dediği de yapılır, dünyevî ve siyasî arzuları doğrultusunda fetva istemeye başlar, vermek zorunda kalınır, kalınmıştır da.

Zahire baktığımızda daha çok hizmet edileceğini zannettiğimiz hareketlerimizin neticesinde vahim sonuçların çıkacağını nâkıs basiretimizle göremeyiz, akıl yerine hislerimizle, itidal yerine heyecanla hareket ederek, hata yaparız. Bu hataları yapmamıza mâni olacak örnekler var mıdır?

Elbette vardır. Başta Peygamber Efendimiz (asm) vardır. Müşrikler tarafından Ebu Talip vasıtasıyla yapılan teklifle; “Bu son uyarımız, ya O’nu sustur, ya da iki taraftan biri yok oluncaya kadar onunla ve seninle çarpışacağız” diyerek tehditlerini savurdular.

Amcası Ebu Talip de, bu durumu Peygamberimiz’e (asm) ilettiğinde alınan cevap, kıyamete kadar bütün Müslümanlara düstur olacak mahiyettedir: “Ey amca! Allah’a yemin ederim ki güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler yine de bu dâvâdan vazgeçmem, Ya Allah bu dini hakim kılar ya da ben bu yolda yok olur giderim.”

Hz. Ali (ra), Hz. Ebubekir ve Hz. Osman zamanındaki gibi uygulamaların devamını istemiş, muarızları ise, İslâmiyete giren muhtelif kavimlere dini ısındırmak için geçmiş uygulamalardan vaz geçilerek, bazı tavizler verilmesi gerektiği üzerine ısrar etmeleri üzerine Hz. Ali, bunun dinden taviz vermek olacağı düşüncesiyle kabul etmeyince, Cemel Vak’ası denilen muharebe meydana gelmiştir.

Ahirzaman Müceddidi Bediüzzaman’a da dâvâsından vazgeçirmek için benzer teklifleri yapılır. “ Kendisine tevdi edilmek istenen meb’usluk, Dar-ül-Hikmet-il-İslâmiye gibi Diyanetteki azalığı, hem Vilâyât-ı Şarkiye vaiz-i umumiliği tekliflerini kabul etmez.”1

Yıllar sonra bu hadiseyi kendisine sorarlar: “Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistan’a ve Vilayat-ı şarkiyeye şeyh Sunusi yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun” dediler. “Ben de onlara cevaben dedim ki; eğer o teklifi kabul etseydim, yüz binler vatandaşa milyonlar sene uhrevî hayatı kazandırmaya vesile olan, hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi.”2

Aynen bunlar gibi ibretlik tarihî olayları, hikâye gibi değil, hizmetimize mihenk yaparak okumalıyız ve hayatımızda yaşayarak tatbik etmeliyiz ki gerçek değerini bulsun.

Tarih, İman ve Kur’ân hizmetini dünya ve siyasetlerine alet edenleri karanlık sayfalarına, dininden ve hizmetinden taviz vermeyenleri ise kıyamete kadar Nurlu sayfalarında yazmaya devam edecek.

Bu gün itibariyle anlatılan ibretlik hadiseleri şahs-ı mânevî olarak en iyi şekilde yaşayan, Kur’ânî, Nebevî ve tavizsiz düsturlarıyla, gazetesiyle, dergileriyle, kitaplarıyla Yeni Asya camiasıdır.

Duâ hükmünde olan Risale-i Nurlar’ı neşrederek, birçok musîbetlerin def’ine vesile olan Yeni Asya’dan Allah ebeden razı olsun.

Bizleri de Yeni Asya’ya en iyi şekilde sahip çıkanlardan eylesin. Amin.

Çetin Acar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*