“Risale-i Nur ilhamdır” demek yanlış değil

“O bir saatlik Risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik Risale olan Otuzuncu Sözü ben ve ne de en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı yapamazlar. Ve hakeza. . . Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz.”1
Aslında “yazdırıldı/ilham edildi” meselesi, hem bilirkişi, hem de mahkemede medar-ı bahs edilmiş ve bir suç unsuru olarak gösterilmesine karşılık Bediüzzaman’ın verdiği cevap şöyledir:

● “Şahsî nüfuz temin etmek” bir suç unsuru gösterilmiş. Sebebi de “Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi namına konuşuyorum” demesi ve “Kalbe ihtar edildi,” “Hatırıma geldi,” “Kalbime geldi,” “Risale-i Nur hem mektep, hem medrese, hem tekke faydasını veriyormuş.” Ehl-i vukuf bu cümleyi medâr-ı itham etmiş.

Cevaben deriz: Bir adam kabir kapısında, seksenden geçmiş, kırk seneden beri kendisini inzivaya alıştırmış, yirmi sekiz seneden beri tecrid-i mutlak ve haps ve nefiy içinde bütün bütün dünyadan küsmüş. Otuz beş sene gazeteleri okumamış, dinlememiş. Mukabelesiz ömründe hediye kabul etmemiş, en yakın akrabasından, hattâ kardeşinden hiç mukabelesiz birşey kabul etmemiş. Hürmetten, teveccüh-ü nastan kaçmak için, halklarla görüşmemek için zaruret olmadan kendine düstur yapmış. Ve bütün dostların medihlerini kendi şahsına almayarak, ya Nurcuların heyetine, ya Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine havale etmiş.

Ve dermiş: “Ben lâyık değilim. Haddim de değil. Ben bir hizmetkârım; çekirdek gibi çürüdüm, gittim. Risale-i Nur ise, Kur’ân-ı Hakîmin tefsiridir, mânâsıdır.”

Hemen herkesin dediği gibi “Hatırıma geldi,” yahut “Fikrime geldi,” yahut “Fikrime ihtar edildi” gibi tabirleri herkes istimal ediyor. Benim de bunu söylemekten maksadım bu ki: “Benim hünerim, benim zekâm değil. Sünûhat kabilinden” demektir. Bu da herkesin dediği gibi bir sözdür. Eğer vukufsuz ehl-i vukufun verdiği mânâ ilham da olsa, hayvanattan tut, tâ melâikelere, tâ insanlara, tâ herkese bir nevi ilhama ve sünûhata mazhar oldukları, ehl-i fen ve ehl-i ilim ittifak etmişler. Buna suç diyen, ilim ve fenni inkâr etmek lâzım gelir.” 2

Ve şu ifadeler de, Risale-i Nur’un doğrudan doğruya “talimat, ders, bilgi” ile yazdırılmış, yazılmış:

Resûl-i Ekreminin tâlimiyle ve Kur’ân-ı Hakîmin dersiyle, ism-i Hakim’in bildirmesiyle anladım ki…”3

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Şuâlar s. 588.
2- Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası, s. 361.
3- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 95.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*