Risâle-i Nur okuyan yanılır mı?

Evet, Risale-i Nur okuyan da yanılır. Zira okumak anlamak değildir. Yaşamak hiç değildir.

Sungur Abiye atfedilen bir söz ki; “Risale-i Nurlar’ı 100 kişi okur, 10 kişi anlar, 1 kişi istikamette gider.” Demek ki okumak her şey demek değildir. Önemli olan istikamette gitmek, Risale-i Nur’un prensiplerinden, düsturlarından taviz vermemektir.

Bilmenin seviyeleri vardır. Eğer Risale-i Nur’daki hakikatleri sadece okursan idrak etmezsen, düşünmezsen, fehmetmezsen çok kolay bir şekilde yanılırsın. Hem yanılmakla da kalmazsın, aynı zamanda Risale-i Nur’u ve ne kadar mukaddesat varsa hepsini kendi menfaatine, siyasetine, çıkarına âlet edersin. Hem yanılırsın, hem de çok yanıltırsın. Ve bu parlak hakikatlerin önünde perde olursun.

Üstad Hazretleri üstüne basa basa;

“Biz Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nur’u değil dünya cereyanlarına, belki kâinata da âlet edemeyiz. Risale-i Nur’u değil dünya siyasetine, belki kemalât-ı mâneviye ve makâmat-ı âliyeye âlet edemediğim gibi; herkesin hoş gördüğü saadet-i uhreviye ve Cehennemden kurtulmaya vesile etmemek“ diye boşuna demiyor. Nur Talebelerinin hiçbiri de Risale-i Nurlar’ı kendi çıkarlarına alet etmez, âlet ediyorsa zaten Nur Talebesi değildir.

Bir insan, neden Risale-i Nur’u kendi menfaatine, dünya siyasetine âlet eder? Cevap basit: Hakikatlerin kıymetini bilmediğinden, birilerine göbek bağı ile bağlı olduğundan, hubbu cahtan, şöhretperestlikten, İhlâs Risalesini laakal 15 günde bir okumadığından, şahsı maneviyeye tabi olmayıp kendi kafa feneri ile aydınlanmaya çalıştığından, kendi ilmine, makamına, mevkiine güvendiğinden…

İnsanları Risale-i Nur ile kandırmak kolay oluyor. Risale-i Nurlar’da bir hakikat var. Sen zekâvetinle, cerbezenle bu hakikati çarpıtıp kendi menfaatin, siyasetin doğrultusunda insanları yönlendirebilirsin. Zaten senin de niyetin belli ki iman hizmeti değil. Sen kendine bir fetvacı arıyormuşsun, cerbezenle Risale-i Nurlar’ı kendine fetvacı yapmaya çalışıyorsun.

Bakalım kader-i İlâhî Risale-i Nuru kendi menfaatlerine âlet edenlere ne tokadı vuracak. Bunu izleyip göreceğiz. Zira Risale-i Nur’a ilişenler hep maksatlarının aksiyle tokat yemişlerdir.

Bu durumda bize düşen Üstadın bu tavsiyesine uymamızdır; “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. (Mihenk burada şeriattır.) Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.”

Üstad Hazetleri, kendisi için bile “benim söylediğimi mihenge vurun” dedikten sonra herkes mihenge vurulabilir. Yalnızca şahs-ı manevî vardır. Aklımızı hiç kimsenin cebine koymayız. Söylenen sözü mihenge vururuz. Kur’ân ve Sünnet çizgisinin dışına çıkmıyorsa başımızın üstünde yeri var. Yok Kur’ân ve Sünnete uymuyorsa kim söylemiş, hangi makamda söylemiş, isminin önünde hangi unvan var, hiç ehemmiyeti yok. İtibar etmeyiz.

İtibar edenler, aklını birilerinin cebine koyanlar, şahs-ı maneviye tabi olmayanlar zamanı gelince anlayacak ve yine “biz hata etmişiz siz YENİ ASYA olarak isabet etmişsiniz” diyecekler, ama sadece içlerinden söyleyecekler, zira yüzümüze bakacak yüzleri olmayacak.

Hüsnü Şahit

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*