Risâle-i Nur ve psikoloji bilimi

Değerli ilim adamlarımızdan Prof. Dr. Hayati Hökelekli’nin bir tesbitini aktaralım:
“Ülkemizde din psikolojisi henüz kuruluş safhasındadır. Araştırmalar daha çok dinî gelişim psikolojisi konusunda yoğunlaşmış bulunmaktadır.

 

Yapılan araştırma ve çalışmaların sayısı oldukça sınırlı, bu alanda çalışan elemanlar da oldukça azdır. (…) Araştırmacıların ortaya koydukları bilgilerin çoğu tasviri tanımlayıcı bir niteliktedir ve Batılı bilim adamlarının görüşlerini tekrarlamaktadır. Bu alanda, İslâmın kendi değerlerini esas alan kavram ve teorilerin geliştirilmesine ve araştırma konularının buna göre belirlenmesine ihtiyaç vardır.”
Psikolojinin asıl gayesi, “insanın ve hayvan davranışlarını incelemek”tir. (Psikoloji, henüz bitkileri incelemeye geçmedi! Bediüzzaman bitkilerin, hattâ unsurların ve câmid/donuk varlıkların psikolojilerini bile inceler; atom, hücre, bulut, yağmur, rüzgâr, ağaç, tohum, güneş ve donmuş suyu, Hüve Nüktesi, Ayetü’l-Kübrâ ve Asây-ı Mûsâ’da konuşturur.)
“Biyolojik, fizyolojik, rûhî/psikolojik ve sosyal” olayları birlikte ele alan “biyopsikososyal bilim”in, ilim literatürüne girişi henüz tâzedir. Tabiî ki Risâle-i Nur, psikoloji tekniği hakkında detaylı bilgiler sunan; müstakil bir psikoloji, pedagoji veya sair ilim dallarından herhangi birisine tahsis edilmiş bir eser değildir. Ancak, Prof. Hökelekli’nin dikkat çektiği “İslâmın kendi değerlerini esas alan kavram ve teorilerin geliştirilmesine” önemli ölçüde yardımcı olur ve “araştırma konuları” olarak da, başta iman esasları, İslâm şartları, ibadetler, ukubat, muamelât gibi hayatın bütününü, psikolojinin ilgilendiği bütün mefhum/kavramları ele alır, ispat ve izah eder. Yani, “Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, kadere, ahirete iman; ferde, aileye, topluma ne kazandırır, onların psikolojilerini nasıl etkiler, nasıl olumluya yönlendirir?” sorularının cevabını verir.
İnançsızlık, seküler felsefî bakış; eşyayı/nesneleri/varlığı tek yönlü gösterir ve maddenin dar kalıpları içine hapseder. İnsana, hevâ-heves, nefsî oyun, eğlence ve fantaziyeleri hedef gösterir. Dinin özünü teşkil eden imân esasları ise; duyu ve duygularımızı madde ötesine, metafizik âlemin derinliklerine taşıyıp geniş bir cevelân sahası açar. İnsanlığın önüne kâinat çapında, hattâ sonsuzluk âlemindeki sonsuz güzellikleri hedef koyar.
Bediüzzaman psikojik bakışa yeni açılımlar getirirken, onun bütün verilerini kullanır. Brezilyalı rûh hekimi Cecilia Marton Moreria’nın belirttiği gibi, “Risâle-i Nur’la ruhî hastalıklarımızı iyileştirebiliriz. Psikolojik ihtiyaçlarımıza, şüphelerimize onda cevaplar bulabiliriz.”
Said Nursî, Batı kültürünün ürünü olan psikolojiden çok daha kapsamlı, derin yaklaşımlar sergiler. Çünkü, “Batı medeniyetinin hedefi, nefsî arzuları kolaylaştırıp tatmin etmek” olduğundan psikoloji kültüründe “nefs” kavramına rastlanmaz. Bedenden ayrı bir rûh kavramı, ölümden sonra rûhun yaşayıp yaşamadığı gibi mevzular da psikolojinin ilgi sahası dışında tutulmuş. Psikoloji, nefsi değil; psiko-fizyolojik tepkileri inceler. Parapsikoloji, her ne kadar insanın metafizik boyutunu ele alıyorsa da; tam olarak rûhu incelemiyor. Durugörü, telepati, telekinezi gibi disiplinler psikolojik değil, psişik; yâni, psiko-fizyolojiktir. Dolayısıyla batı mahsulü psikoloji biliminde rûh, mânâ, duygu mekanizması nâmına ciddî hiçbir veri yoktur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*