Risale-i Nur’a bakış açısı

Risale i Nur, Kur’ân’ın manevî bir tefsir olması hesabıyla bir güneş gibidir, her meslek ve meşrebi aydınlatmak onun şanındandır.
Ahir zamanda kâinat ve insanlığın manevî bir programı olacaktır. Bu noktadan bakılınca kapsadığı alan çok geniştir. Nasıl ki suyun insanlara göre farklı zamanlarda farklı yorumları olduğu gibi, Külliyatta da farklı meslek ve meşreplere göre farklı hitapları vardır. Çok kan kaybetmiş birisi, aşırı su içerse, kanın konsantrasyonu bozulur, kan içindeki hücreler, içlerine aşırı su aldığından dolayı şişer ve parçalanırlar, bu da insanın ölümüne sebep olabilir. Onun için kan kaybetmiş hastalara su içirilmez. Bu şekildeki insana su haramdır, diyalize giren bir hasta çok su içerse, idrarla suyu dışarı atamadığı için vücut şişer. bu kişiye de su mekruhtur. Susamış sağlıklı bir insan için helâldir içsin denebilir. İşte Risalelerde su gibi ilâçtır, fakat her manevî hastaya verilecek bu ilâç Külliyatın ilmi ve içtimaî mantığı ile orantılı olmalıdır.

Bediüzzaman iki tane İhlâs Risalesi yazmıştır, bunlardan birisi Nurcular arasındaki kuralları ihtiva eder ki, her on beş günde bir okunmalı, diğeri ise, Nurcuların ehl-i iman arasındaki kurallardır. Diğer cemaatler ile olan ilişkileri kendi aramızdaki ilişkilerle karıştırmamalıyız. Bediüzzaman “öküze et, aslana ot vermeyin” diyor. Bizlerde her fıtrata uygun konuları bulup, kurallar çerçevesinde uygularsak, hiç kimsenin itiraza hakkı olmaz.

Bediüzzaman Muhakemat’ta mealen, “Kur’ân ve hadislerin anlaşılması için, mükemmel bir dil, belâgat, mantık ve fen ilimlerinin bilinmesi gereklidir” der. Bu zamanda fen bilimlerini bilmeden Kur’ân ve hadis yorumlanırsa noksan olmuş olur. Muhakemat ve Münâzarât gibi Eski Said dönemi eserleri bütün insanlığa hitapet etmesine rağmen, genelde bütün Müslüman gruplarını kapsar. Buna mukabil diğer eserler evrenseldir, fakat bunlar daha özeldir. Eski Said dönemi eserleri elma gibi ise, Sözler gibi eserler elmanın çekirdeği hükmündedir, ilham eseridirler, neşvünema bulursa, insan kalbini bunlara karşı açarsa, bu eserler de açılır çekirdekten koca bir ağaca kadar mertebeleri olur. Bediüzzaman, mealen yalnız Mesnevî için, Külliyatın çekirdeği ve fidanlığıdır tabirini kullanıyor.

Hem neyi söylediğiniz, hem de nasıl söylediğiniz her ikisi de önemlidir. Neyi, ne zaman, nerede ve nasıl söyleneceğini iyi bilemeyen yanlış yapabilir, öküze et verebilir. Söylenen sözler, farklı kişilerde olumlu veya olumsuz çok farklı etkiler bırakır. Peygamberimiz (asm), insanlara akılları ölçüsünde söz söyleyin diyor. Bediüzzaman Lemaat’ta “her sözün doğru olsun, her hükmün hak olmalı” derken sözü yaşa, anlayışa, yerine ve zamanına göre söylemenin önemini vurguluyor. Doğru söz yanlış yerde yanlış anlaşılabilir. İnsanı bin kapılı bir saray gibi kabul ediyor. Her insanda bir veya birkaç kapı açıktır, olayların iyi tahlilini yapıp karşıdaki kişiler iyi tanınabilirse her derdin devası Külliyatta bulunabilir. Külliyat bir bütündür, farklı yerlerde farklı yorumlamanın büyük hikmetleri vardır. Bediüzzaman bir mehdi-i azamdır, bu noktadan bakınca mezhepler üstü, tarikatlar üstü, cemaatler üstü ve meşrepler üstüdür. Onun için şeriatın en geniş mânâsı ile insanlara hitapta bulunmalıyız. Takva mertebesini değil, fetva mertebesini esas almalıyız. Kişi, takva mertebesini kendi gayretleri ile Külliyat içinde bulmalı, aksi halde dar bir yerde kalıp, Bediüzzaman’a vefasızlık yapmış oluruz. İleride dindar İsevilerin de programı Külliyat olacaktır. Bundan başka daha büyük bir Kur’ân yorumu olmayacak, ancak Külliyat şerh edilecektir.

Bu zamanda Muhakemat tam anlaşılmadan, Kur’ân ve hadislerin yorumları noksan olur. Ahir zamanda kâinatın programı olan Külliyata daha geniş pencerelerden bakmalı, müteşabih âyet ve hadisler çok çeşitli ve genişçe yorumlanmalıdır ki fen bilimlerinin yeni konular açılsın ve yeni alanları doğsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*