Risale-i Nur’a talebe olabilmek

Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri Risale-i Nur’u kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin” 1

“Risale-i Nur mesleği tarikat değil hakikattir, sahabe mesleğinin bir cilvesidir.”2

Sahabe ne demek? Kimlere sahabe denir? diye sorulduğunda ise pek çok tarifinden muhaddislerin umumiyetle ittifak ettikleri tarif şöyle: “Peygamberimiz (asm) Efendimize iman ettiği halde kendisiyle bir araya gelen ve İslâm inancı üzere vefat eden kişidir”

Bu tariflerden de anlaşıldığı üzere, Sahabe mesleğinin cilvesini ifa eden Nur Talebeleri ile Sahabe efendilerimizin tarifleri arasında pek fark görülmüyor.

Nur’a Talebe olmak, bu kudsî dâvâya hadim olmak kendi arzumuzla olmadığını Cenâb-ı Allah’ın omzumuza koyduğu bir İhsan-ı İlâhî olduğunu İhlâs Risalesi’nde okuyoruz.

Yine İhlâs Risalesi’nde Üstadımız Nur Talebeleri için “Bu sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeler” olduğumuzu, gemide seyahat veya eğlenmek için değil önemli bir vazifemiz olduğunu belirterek, hizmetimiz esnasında en küçük bir fütur veya düsturlardan sapmamız halinde ise büyük felâketlere sebebiyet vereceğimizi şöyle ihtar ediyor: “Eğer zerre miktar bir taarruz bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akim bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.”3

Deccalizmin çeşitli kimliklerle ortaya çıkıp mü’minlere ifsad ettiği ahir zaman fitnelerinin zirve yaptığı zamanlarda, en çok dikkatli olması gerekenler Nur Talebeleri olması lâzım; başta da belirttiğimiz gibi ”Üstadımızın tarifine uyuyor muyuz acaba?” diye kendimizi sorgulamamız gerekir.

Talebe olma özelliğinin birinci şartı; Risale-i Nur Külliyatı’nı kendi malı ve kendisi yazmış gibi sahip çıkmaktır.

Talebe olmanın ikinci şartı ise; hayatımızın en önemli vazifesi ve hizmeti olarak Risale-i Nur Külliyatı’nı neşretmektir diyor Üstadımız.

Öncelikle Külliyatın mahiyetine baktığımızda; İmanî bahisler, lâhikalar ve müdafaalar olmak üzere üç önemli başlık altında toplandığında görürüz.

Eski Said dönemi eserlerinden sonra, Burdur’da başlayıp, Barla, Kastamonu ve Emirdağ’da hitama eren ve Üstadımızın elinden ve kontrölünden geçen bütün eserlerini okuyup, sahip çıkan, onları yaşayışı ile gösterip neşreden Risale-i Nur Talebesi ünvanını kazanır.

Külliyat ancak bu şekilde hayat bulur, bu metotla anlaşılır, birini okuyup diğerlerinin okunmaması halinde ise siyasî ve içtimaî hataların vuku bulacağı ve bunun neticesi olarak Üstadımızın en önemli hedeflerinden olan “İttihad-ı İslâm” projesinin zarar göreceği kaçınılmaz olacaktır.

Özellikle bu hizmet gemisinin dümeni olan lâhika mektuplarının okunmaması durumunda ise gemilerin karaya nasıl oturduğunu üzülerek görüyoruz. Yine lâhika mektuplarının ihmal edildiğinde, Üstadımızın ve hizmetimizin Peygamberlerin düsturu olan “istiğna” kaidesine uymayanlar “bugün para alan, yarın emir alır” kuralının gereği olarak, o emirlerin altında nasıl ezildikleri malûm.

Risale-i Nur’ların ta başından beri okunmasına ve neşredilmesine mani olan kimdir? diye sorulduğunda; kahir ekseriyetle verilecek cevap tek ve kesin olarak “Deccal ve Süfyan zihniyeti” olacaktır.

Bu zamanda Risale-i Nur’ları Üstadımızın istediği gibi tahsil etmeyenler şunu bilmeliler ve Üstadımızın şu uyarısını dikkate almalılar ki;

“Her bir zamanın ins-i bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-i gaddar, fitnekârane siyasetiyle . . . . . .insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı cahını (makam, mevkisini), kiminin tamahını, kiminin humkunu (ahmaklığını) kiminin dinsizliğini, hatta en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.”4

Bugün itibariyle Risale-i Nur diliyle yayın yapan, Yeni Asya Gazetesi ve diğer yayınlarının akamete uğramasını istemek, cemaatin toplantılarına engel olmak, hariçten gelen ins-i şeytanların üflemelerine kanarak ruh-i gaddarların fitnekârane siyasetlerine bilmeden alet olan kardeşlerimizi bir kez daha insafa davet ediyoruz.

İhsan-ı İlâhî tarafından omuzlarımıza konan Risale-i Nur’a talebe olmak ne kadar önemli ise, ömrümüzün sonuna kadar bunu muhafaza edip Nur’da talebe kalmak daha önemli olsa gerek.

Çetin Acar

Dipnotlar:
1- Mektubat, 26. Mektup.
2- Emirdağ Lâhikası.
3- 21. Lema.
4- Eski Said Dönemi Eserleri 449.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*