Risâle-i Nur’da kalp

Image
Çekirdek misâlidir insan kalbi, içinde kâinatı ihata edebilecek hudutsuz bir sevgi potansiyeli barındırır. Kalp, bedenin en yakın arkadaşıdır, değişken bir hâsiyete sahiptir. “Allah’ım kalbimi dinin üzerine sabit kıl” yakarışı ise kalbin bu değişken yönünü ifade eder nitelikte bir duadır. Kalp, kararsızdır, kimi zaman nice elemlere, hüzünlere maruz; kimi zaman nihayetsiz sevinçlere, emellere sevdalıdır.

Kalp bağlıdır, hangi bir şeye el atarsa, bütün kuvvetiyle, şiddetiyle o şeye bağlanır, büyük bir ihtimam ile eline alır, kucaklar. Ve ebedî bir devam ile beraber kalmak ister, onun hakkında tam mânâsıyla fena olur.1

İnsan şuur, hayat, ruh ve nefis sahibi olmasıyla donanımlı bir hasiyete sahiptir. Bu donanım insanı bütün kâinatla alâkadar eder. Çekirdek misal kalp sevginin de ana merkezidir. Sevgidir kâinatın rabıtası, nuru hayatı, sebeb-i vücudu. Sevgi bütün kâinatta hakim bir duygudur, adeta mayadır. Ancak sevgiyle, muhabbetle şekil alır mânâ kazanır kâinat. Kainata sevgi gözlükleriyle, Vedud isminin ışığıyla baktığımızda, her mevcutta, her fiilde fark ederiz sevgiyi. Adeta kâinat ilmek ilmek muhabbetle işlenir. Her mevcud kendi diliyle ifade eder muhabbetini; cezbeyle, aşkla görevini yapar. Kâinat durmadan muhabbetle çalkalanır. Bir çiçeğin açarkenki tebessümünde gizlidir muhabbet. Bir yağmur tanesinin cezbeyle yere düşüşünde saklıdır sevgi. Ayın dünyaya bu denli bağlı oluşu, ancak sevgiyle açıklanabilir. Bir tırtılın kısa bir an yaşama uğruna günlerce kozasından çıkma işini sabırla yürütmesi Yaratıcıya olan muhabbetin cilvesidir.

Büyük gezegenler, bütün ihtişamına rağmen, boyun eğmişlerdir sevgi karşısında. Mevlevîler gibi aşkla, muhabbetle dönerler. Vücudumuzda oluşan bir yarada, küçük zerreler aldıkları emirle, sevgiyle el ele verip halka yaparlar, muhabbetle aşkla onarmaya, sarmaya çalışırlar yarayı. Yaralarımızın köşeli dikdörtgen kare değil de dairemsi bir şekilde oluşu, bu sevgi hakikatini teyit eder nitelikte bir örnektir. Maddî kalp bedende ne kadar önemliyse, manevî kalp de ruh dünyamızda o kadar önemlidir. Yaratıcımız, iletişimimiz hiç kesilmesin diye her kalbin içine bir telefon bırakmıştır. Bu öyle bir telefon ki bağlantı sorunu yok. Her zaman her yerde aradığımıza ulaşabiliyoruz. Aradığımız bizi hiç meşgule bırakmadan.

Her uzvun bir vazifesi olduğu gibi, kalbin de bir vazifesi vardır. Bu vazife, İlâhî hitaba mazhar olabilmektir. İnsan kalbi muhafaza edilmesi gereken bir uzuvdur. İnsanın yanlış tutum ve davranışları kalbini tahrip edebilir, kalbi siyahlandırıp imanın nurunu çıkarıncaya kadar katılaştırıp karartabilir.2 Kalbin karanlıkta kalması, hak ve hakikate açılabilecek pencerelerin kapanma noktasına yaklaşması demektir. Bu duruma gelen kişi Yaratıcı ile arasına perde çekmiş olur. Böylelikle insan kâinatı, kâinatın sırlarını, ihtişamını ve her şeyden önemlisi kendini okumakta zorlanır.

“Fiillerimiz kalbin, hissin temâyülünden çıkar.”3 Bu yüzden selim bir kalbe sahip olabilmek Müslümanca yaşamanın sırrıdır. Kalp imanın yeridir. O’nu anmanın, O’nu tanımanın, yani marifet-i İlâhiyenin merkezidir. Değerli bir anahtar hükmünde yaratılmıştır kalp, bütün rahmet hazinelerini açabilir bize. Kalbin içinde yer alanlar bir muhasebe ve şuur tahtında elenip yer almalı. Çünkü insan ancak içindeki saf, halis sevgiyi doğruya yönlendirmekle, diğer sevgiler de renklenir gökkuşağı misâli. Aksi takdirde bütün sevgiler karanlıklar içinde kalmaya mahkûm olur. Kalbin girişinde parola olmalı “Yaratanı sev Yaratandan ötürü” anlayışı. Kalp, içinde yanlış sevgilere yer verip, misafir ettiğinde, elim bir ceza, ağır bir yük yüklenir yüreğine. Samed aynası olan kalp sanemmisâl dünyevî mahbuplara perestişi kabul etmez. İşte bu sebepten ötürü sevdiklerimiz, sevgilerimiz cenneti bulabilme yolunda bir Burak olmalı, bizi asıl sevgiye ulaştırabilmeli… Dünyevî her türlü sevgi, kişi, makam, güzellik, fanilik cihetiyle Bâkî’yi hatırlatmalı, bizi Yaratana tevcih etmeli. Çünkü kalp, ebedî âlemlere açılmış bir pencere. Bu fani dünyaya razı gelmiyor. “Kalp çekirdeği ancak ibadetler ile iska edilip (sulanıp) imanla intibaha gelirse nuranî bir ağaç gibi yeşillenir, aksi takdirde böyle bir terbiye görmezse kuru bir çekirdek olarak kalır.” 4 Gönüllerimizin kupkuru çöller gibi olduğu şu demlerde ruhlarımıza, sinelerimize muhabbet gerek. Kalplerin dağılıp, kesrette boğulduğu günümüzün ıztıraplı insanına vahdetteki lezzet gösterilmeli, zira muhabbet ancak hakikî sahibine yönlendirilirse en leziz bir nimet olur. Böylelikle bütün yaratılmışlar O’nun namıyla, O’nun aynası olduğu cihette ıztırapsız sevilebilir.

Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye s. 102.
2- Lem’alar s. 21.
3- Hutbe-i Şamiye.
4- Mesnevî-i Nuriye s. 100.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*