Risale-i Nur’da ‘sosyal tedavi’

Yirminci Lem’a, bir taraftan ehl-i hak, ehl-i diyanet, ehl-i ilim arasında rekabetin ortaya çıkardığı ihtilâf ve ihlâssızlık sebeplerini teşhis ederken, diğer taraftan da bu hastalıkları tedavi biçimlerini ortaya koyar ve adeta ittifak ve ittihadı sağlayacak bir sosyal tedavi gerçekleştirir.

Birinci Sebep’te, ehl-i hak arasında ittifakın olabilmesi için önce hakkın hatırını ali tutmak ve hakkın galip gelmesi için nefsi tatmin edecek menafi-i cüz’iyeden ve hissiyat-ı süfliyeden vazgeçmek gerekir.

Çok önemli olan, hakkın hizmetinin karşılığında Allah’tan başka kimseden maddî ve manevî bir ücret talep etmemektir.

Bir önemli şey de, dine hizmet esnasında tesir ettirmek, kabul ettirmek, insanların teveccühü kazanmak gibi noktaların Allah’ın vazifesi olduğunu bilmek ve neticeyi sadece Allah’tan beklemek gerekir.

İkinci Sebep’te ise, sosyal tedavi olarak ihlâsın kazanılması ve ittihadı temin edecek dokuz emir sayılmaktadır. Bunlar; müsbet hareket etmek, mesleğinin muhabbetiyle yaşamak, ehl-i iman ile birlik noktalarına dikkatleri çekmek, meslek veya meşrep taassubu içerisinde olmamak, ittifak edenlerin Allah’ın da yardımcısı olduğunu bilmek ve diyanetin de bir gereği olduğunu hatırda tutmak, bir şahs-ı manevî oluşturmak, hakkı bâtılın hücumundan kurtarmak için ittihadın gerekliliğini unutmamak, nefis ve enaniyetin terbiyesi için ittihadın gereğini bilmek, izzetin ancak ittihatla korunabileceğini unutmamak ve son olarak da, ehemmiyetsiz, rekabetkârane hissiyatı terk etmekle ihlâsın kazanılacağını, vazifenin hakkıyla yapılabileceğini bilmek gerekir.

Üçüncü Sebep’te ise, iman hizmetinde sevap hırsına ve fazla muvaffakiyete kapılmamak gerektiği dikkatlere sunulur. Cenâb-ı Hakk’ın rızası ihlâs ile kazanılır. Kesret-i etba ve fazla muvaffakiyetle değildir. Onun için bazen bir tek kelime medar-ı rıza olabilir. Bir adamın irşadı bin adam kadar rıza-i İlâhiye medar olabilir. Hem de ihlâs ve hakperestlik, Müslümanların kimden ve nereden olursa olsun istifadelerine taraftar olmayı gerektirir.

Dördüncü Sebep’te, ittifakın olabilmesi esaslı bir istikameti, tam bir ihlâsı ve gayet fedakârane bir ittihat ve ittifakı gerektirdiği ifade edilir. Bu noktada ihlâsın kazanılması, Allah için sevmek kaidesinden geçmektedir. Onun için de hak yolda gidenlerle birlikte olmak ve onların varlığı ile iftihar etmek, hatta onların arkalarından gitmek, onlara destek vermek anlamında ve imamlık şerefini bile gerektiğinde onlara vermek. İşte ancak bu durumlar enaniyetten tecerrüd etmenin alâmetleridirler.

Beşinci Sebep’te ise, nokta-i istinadı doğru anlamamak ve doğru yaşamamak tahlil edilir. Bu tedavide de iki âyet-i kerime dikkatlere sunulur; “İhtilâfa düşmeyin, sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider.” (Enfal Sûresi, 46); “Birbirinizle iyilik ve takvada yardımlaşın.” (Maide Sûresi, 2).

Altıncı Sebep’te, ehl-i hak, ittifakın ne derece önemli bir kuvvet sebebi olduğunu idrak edemediklerinden, ehl-i dalâlete karşı maddeten ve manen zillete düşüp, mahkûmiyete ve tasannua ve riyaya düşüp ihlâsı kaybeder. İşte buna karşı ihlâsı kazanıp, ittifakı sağlayabilmek için; birbirinizin kusurlarına bakmamak, yekdiğerinizin ayıplarına karşı gözünüzü yummak, ‘Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Sûresi, 72). Edeb-i furkanî ile edeplenmek gerekir. Bir de harici düşmanların hücumu zamanında dahili münakaşatı terk etmek gerekir.

Yedinci Sebep’te ise, uhrevî hizmetlerde rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmaz. Hakka hizmet büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar.

Kıskanmak şöyle dursun, yardıma gelenleri samimî bir muhabbetle karşılarlar ve onların yardımlarını müftehirane alkışlarlar. Böyle durumlarda kardeşine karşı nefsini ittiham etmek ve daima karşısındaki meslektaşına taraftar olmak icap eder.

İşte bu düsturları ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i ilim, ehl-i tarikat kendilerine rehber ittihaz etseler, ihlâsı kazanırlar. Ve vazife-i uhreviyelerinde muvaffak olurlar. Ve bu feci sükût ve musîbet-i hazıradan rahmet-i İlâhiye ile kurtulurlar.

Demek, ehl-i imanın ittifak edememesi nasıl bir hastalık ise, o hastalıklara karşı tedbir almak ve tedaviyi gerçekleştirmek de elbette atılabilecek adımlardandır.

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*