Risâle-i Nur’la süslenen vaaz

KURBAN Bayramının son günü Cuma’ydı. Cuma namazını kılmak için şehir merkezine yakın Sıvabada semtindeki bir camiye gittik. Cami girişinde büyük harflerle “Namaz dinin direğidir” Hadis-i Şerifi cami ismi büyüklügünde yazılmış.

Cami, kalabalık cemaatle dolup taşmıştı. Namaz öncesi vaaz veren cami imamı, güzel noktalara temas etti. Cemaatin can kulağıyla dinlediğini görmek bizim için de şevk verici oldu. Namaz sonrası imam efendi ile tanışmak istedik.

Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bir çay ikram etmek istedi. Her ne kadar “işlerimiz yoğun” dediysek de yine ısrarcı oldu. Sonunda TİKA Kırım Yöneticileriyle birlikte caminin bahçesinde bulunan imam hatibin evine gittik ve ikram ettiği “Türk çayı”nı içtik. Evin oturma odasındaki kütüphaneyi görünce, vaazın ilgi çekmesinin sebebi bizim açımızdan anlaşılmış oldu. Çünkü kütüphanede Risâle-i Nur’lar vardı. Daha önce Aydın-Söke’de görev yapan ve aslen Sarıkamışlı olan Yalçın Selimoğlu, 2.5 yıldır Kırım’daki bu camide vazife yapıyor. Yalçın Beye, “Vaazlarınız için sağlam kaynaklara ulaşmışsınız. Allah yar ve yardımcınız olsun” dedik ve daha sonra haberleşmek niyetiyle oradan ayrıldık…

Tarihe şahitlik eden yer: Yalta

Yalta, Kırım’ın Antalya’sı. Tarihte önemli toplantılara da ev sahipliği yapmış bir yer. Bir bakıma dünya burada paylaşılmış.

Tarihte “Yalta Konferansı” olarak bilinen toplantı Yalta’da gerçekleştirilmiş. II. Dünya Savaşı’nda üç büyük olarak adlandırılan Müttefik Devletler’in liderleri Winston Churchill, (Birleşik Krallık Başbakanı) Franklin D. Roosevelt (Amerika Birleşik Devletleri Devlet Başkanı) ve Joseph Stalin (Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri ve SSCB Halk Komiserleri Kurulu Başkanı) 4 Şubat 1945 -11 Şubat 1945 tarihleri Yalta’nın 3 km güneyinde bulunan Livadia Sarayı’nda bir araya gelmişler. Yalta Konferansında II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın yeni düzeni ve Avrupa topraklarının yeniden şekillendirilmesi üzerine görüşmeler yapılmış.

“Üç Büyük” ülkenin katıldığı konferansta Birleşmiş Milletlerdeki veto yetkisi de karara bağlanmış. Bunun haricinde gizli oturumlarla özellikle İsrail yanlısı toprak paylaşmalarının yapıldığı yeni bir dünya düzeninin temellerinin atıldığı da ifade ediliyor.

Yalta’da Sivaslı imam-hatip

YALTA’YA ulaştığımızda akşam namazı vakti yaklaşmıştı. Hemen ikindi namazını eda ettik ve caminin imanı ile kısa bir sohbet ve tanışma imkânı bulduk. Hüseyin Gazi Karakuş, Sivaslı. Diyanet İşleri Başkanlığınca görevlendirilmiş ve 4 yıldır Yalta’daki camide imam hatiplik yapıyor. Bize birşeyler ikram etmek istiyor, ama vaktimizin olmadığını ifade ediyoruz. “Türkiye’deki herkese bizden selam götürün. Türkiye’den Yalta’ya gelen herkesi camimize de bekliyoruz” diyor ve biz de bu talebini kayıtlara geçiriyoruz…

TİKA ÇALIŞIYOR

BAKANLAR Kurulu’nun 24 Ocak 1992 tarihli kararıyla Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir teşkilât olarak kurulan TİKA, (Türk İşbirliği ve Kalkında İdaresi Başkanlığı) 28 Mayıs 1999 tarihinde Başbakanlığa bağlanmış. TİKA, 22 ayrı ülkede faaliyet gösteriyor. Ukrayna (Kırım) da bu ülkelerden biri. TİKA Başkanlığı’nın, “Kırım Özerk Cumhuriyeti Eğitim Altyapısı’na Katkı Projesi” kapsamında tamirat ve tadilat işlerini tamamladığı üç okul ile UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kazandırılması hedeflenen “Zincirli Medrese ve Hacı Giray Türbesi Restorasyonu”nun temeli 2006 yılında atılmış. Ziyaretimiz esnasında Bahçesaray’daki “Zincirli Medrese ve Hacı Giray Türbesi”ni görme imkânı bulduk. Buradaki çalışmalar büyük ölçüde tamamlanmış ama yine de çalışmalar devam ediyor. Türbe girişinde asılan tebelâda çalışmalarla ilgili bilgi de veriliyor.

BİLEK GÜCÜYLE ARAZİ ALIYORLAR

1944’dekİ sürgün sebebiyle Kırım Tatarları Ruslara çok kızgın. “Vatanımız elimizden alındı” diyor ve yeniden Kırım’a dönüşleri-ne de çok seviniyorlar. Ancak Kırım’a dönmek tek başına sıkıntıların sona ermesi anlamına gelmiyor. Arazileri yok ve devlet de bu konuda yardım yapmıyor. Onlar da zorla ve ‘işgalle’ arazi alıyorlar! Geçmiş yıllarda Türkiye’de de şahit olunan ‘gecekondu yapma, arazi kapatma’ gibi bir yol. “Nasıl olur, devlet engel olmuyor mu?” diye soruyoruz. Onların cevabı net: Olamaz, çünkü burası bizim öz vatanımız! Nitekim, Akmescid’den Bahçesaray’a doğru giderken yolun her iki yanında da Kırım Tatarlarının ‘işgal’ ettiği geniş arazileri görüyoruz. Araziler ele alınıp küçük gecekondular yapılıyor ve zamanla buralara taşınarak mahalleler kuruluyor. Bu şekilde onlarca, yüzlerce yerleşim yeri kurulmuş.

EMLAK FİYATI YÜKSEK

Ukrayda genelinde ve bilhassa Kiev’de emlak fiyatları çok yüksek. Eski binalardaki dairelerin metre kare fiyatının 2 bin dolar olduğu ifade edildi ki, bunun Türkiye şartlarında çok yüksek olduğu anlaşılır. “Peki, bu pahalı daireleri nasıl alıyorlar?” sorusunun doğru dürüst bir cevabı yok. Resmi rakamlara bakılırsa bu daireleri kimse alamaz, ama her halde ‘kayıt dışı’ bir gelir sözkonusu.

Bu da maalesef rüşvet iddialarını kuvvetlendiriyor…

‘RAHMANİ GAZ’ BORULARI DIŞARIDA

KIRIM’DA adım attığımız anda dikkatimizi çeken başka bir uygulama da şu oldu: Bütün doğal gaz boruları dışarıda! Her halde daha masrafsız olduğu için böyle yapılmış. Bizde olsa büyük ‘suç’ olarak görülür, ama Ukrayna’daki uygulama böyle. Doğalgaz boruları cadde kenarlarında, tarlalarda velhasıl her yerde dışarıdan dönenmiş…

Sen sahip çıkarsan senin olur

Agusta şehrindeki Körbek Köyünde (Rusça: İzabelna) ikamet eden Recep ve Enver Reçepoğlu kardeşlerin evini de ziyaret ettik. Recep Recepoğlu daha önce ziyaret maksadıyla Türkiye’ye de gelmiş. Köyde 2.5 dönüm arazisi var ve 200 koyun besliyor. Ancak koyunların çoğu başkasının… Bir bakıma emanet olarak almış ve çobanlık yaparak geçimini temin ediyor.

Ama maşallah, Recep Beydeki azmi, gayreti ve kararlılığı görmek lâzım. Bir bakıma taştan ekmeğini çıkarıyor. Evine gittiğimizde 1944 sürgününe şahitlik eden annesi de oradaydı. Sürgüne şahitlik edenlerin o kadar çok anlatacakları var ki… Gerçi bu konuda çeşitli belgeseller yapıldı, ama anlaşılan yetersiz. Çok daha geniş programlar yapmaya ihtiyaç var. Çünkü sürgünün şahitleri hâlâ hayatta, ama her geçen gün sayıları azalıyor. Recep Bey, bizi köyün üst tarafına götürerek etrafı gezdirdi. Göz alabildiğine ‘lavanta’ ve gül fidanı tarlaları var. Israrla, “Bu işten anlayan iş adamları gelsin. Bu lavantaların yağını işleyelim…” diyor. Haklı olarak İHH Yönetim Kurulu Üyesi Veysel Başar da lavantalardan bir tutam örnek alıyor ve “Türkiye’ye gidince bu işten anlayan işadamlarıyla konuşma” sözü veriyor. Bu arada, “Peki bu araziler kimin?” diye soruyoruz. Recep Bey biraz da kızarak, “Senin, benim; kimin olacak? Kim sahip çıkarsa onun. Bu araziler, Kırım, bizim öz vatanımız. Bizim elimizden almışlardı, şimdi bunlara sahip çıkalım” diyor. Meğer, Sovyetler zamanında buralar ekilmiş, ama birlik dağılınca sahipsiz kalmış, bir bakıma bakılmayan bağ, dağ olmuş. Recep Recepoğlu, iki küçük oğlunu okula göndermediğini de söylüyor. “Ne işleri var Darwin okulunda? Ne anlatacaklar ki çocuklarıma? Ben onların eğitimini vereceğim, gerekirse yurt dışında okutacağım” diyor. Çok inançlı, kararlı ve cesur. Masallah diyoruz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*