“Risale-i Nurlar, mezuniyeti olmayan bir okuldur”

– Eğitimci Yazar Sabahattin Yaşar ile röportaj –

Sebahattin Yaşar: “Üç beş yaşlarından başlayıp, yüz yaşlarına kadar takipçisi, okuyucusu, sevdalısı olan Nur hareketi, günümüzde aydın insan yetiştirmektedir. Bu yönüyle Risale-i Nur eserleri, mezuniyeti olmayan bir okuldur.”

***

Öncelikle kendinizi tanıtmakla başlayalım isterseniz?

Sebahattin Yaşar, 1966 yılında Mersin ili, Bozyazı ilçesi, Kızılca Köyü’nde dünyaya geldim. İlkokulu Bozyazı’da, ortaokulu Anamur’da, liseyi İstanbul’da, üniversiteyi de Erzurum’da okudum. Yüksek lisansı ise Şanlıurfa Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde tamamladım.

1993 tarihinden beridir Yeni Asya Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaktayım.

Aynı yayınevi içinde yayınlanmış kitaplarım bulunuyor. Üniversite gençliği içinde bulunduğum için çalışmalarım daha çok gençler üzerine oldu. En son yayınlanan kitabım Gençlik ve His Eğitimi oldu. Gençlerin içinde olanın gençlere rehberlik yapması lâzımdır. Sürekli kendini yenilemesi lâzımdır.

Ben de kitap çalışmalarının dışında, her yıla ait gençlerin, toplumun ihtiyaç duyduğu konularda çalışmalar yapıp, ortaya çıkan neticeleri seminer ve konferanslarla paylaşıyorum. Bu hem kişiyi tekrardan kurtarıyor, hem de insanlarla yeni bilgiler paylaşmayı netice veriyor.

Son yüz yılımızda yazdığı eserler ve şahsında mevcut bütün hususiyetleriyle öne çıkarak, ülkemiz ve dünya genelinde yoğun alâkaya mazhar şahsiyetiyle, Bediüzzaman’ı nasıl bilir ve nasıl anlatırsınız?

İnandığımız bir şey var ki o da, her asrın peygamber varisi âlimlerinin var olduğudur. Her asır kendi şartları içinde problemler de çözümler de taşıyor. İçinde bulunduğumuz asır, helâketler, felâketler çağı olarak geçmektedir. Onun için bu çağdaki gelen âlim de, bu helâketleri ve felâketleri düzeltecek, yıpranmış değerleri, vicdanları, kalpleri tamir edecek bir donanımla gelmesi icabediyor.

Onun için Bediüzzaman’ın eserleri olan Risale-i Nur Külliyatı, asırda karşılaşılabilecek bilumum problemlere Kur’ânî çözümler ihtiva etmektedir.

Bu eserler birazcık incelendiğinde anlaşılır ki, İslâm dünyasındaki ve Batı âlemindeki bütün problemler ve çözüm önerileri yüz yılı aşkın bir zamandır uygulama beklemektedir. Hem devletler bazında projeler hem de millet içerisinde birlik ve beraberliği temin edecek adımlar geciktiği sürece sıkıntılar daha da artarak devam etmektedir.

Haliyle bir ihtiyaca cevap veren eserler ilgi ve alâka görecektir. Bu eserlerle tanışan insanlar düzgün insan haline geliyor. Bu eserlerdeki hakikatleri hayatına uygulayanlar terörden, anarşiden, cinayetlerden, kavgalardan uzak hale geliyor.

Bu eserlerle tanışan insanlar ırkçı olamıyor. Hak ve hukuk tanımaz olamıyor. Yalancı olamıyor. Adaletsiz olamıyor. Sevgi ve şefkatsiz olamıyor. Bu maddeleri yüzlere kadar çoğaltabiliriz.

Demek ki, bu eserler vatana, millete faydalı insan yetiştiriyor. On yıllardır bu eserlerle hayatını şekillendirmiş üniversiteli gençler aydın insan olarak bu mekânlardan hayata atılıyorlar.

Bediüzzaman’ın hayatı incelendiğinde, öne çıkan özelliklerinden birisinin de eğitim unsuru olduğu görülmektedir. Neden eğitime bu derece önem vermektedir? Eğitimde ileri sürdüğü projeler mevcut mu? Bediüzzaman ve eğitim konulu bir değerlendirme yapılırsa, neler söylenebilir?

Eğitim bir insan için, bir topluluk için, bir millet için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Bediüzzaman, Kur’ân’ın bir dellâlı olarak Kur’ân’dan derin hakikatler keşfetmiş ve bu asrın imdadına sunmuştur.

Bediüzzaman’ın en büyük düşman olarak tesbit ettiği noktalardan birisi, cehalettir. Bu hastalığı da ortadan kaldıracak olan elbette eğitimdir.

Bediüzzaman eğitim meselesini bir üniversite bazında ele almış ve Medresetü’z-Zehra adını verdiği bir projede konuyu şekillendirmiştir. Din ilimleri ile fen ilimlerinin mezcini ihtiva eden müfredat projesi, çok amaçlı bir takım neticeleri ortaya çıkaracaktır. Bunların başında da farklı ırklardan oluşan Müslüman toplulukları bir çatı altında birleştirip, kardeşliği temin etmesidir.

Yine bu üniversite projesi ile, cehalet yok edilmiş olacaktır.

Tabiî önemli bir adım da fakirliği ortadan kaldıracak olmasıdır.

Görüldüğü üzere, bu coğrafyada yaşayan insanların, milletlerin birbirini tanıması, yardımlaşması, anlaması, birlikler oluşturması, yatırımların gelişmesi ve san’at kabiliyetlerinin hayat bulması gibi onlarca alanda bir gelişmeyi netice verecektir.

Ama gelin görün ki, bu milletlerin bir araya gelmemesi için, belli zındıka komiteleri her türlü hileler, tuzakları bu topraklarda uygulamaya koymuşlardır.

Bu eğitim projesi şahsî hayattan başlayıp, aile hayatından, toplum hayatından hemen her alanda Kur’ân’dan beslenmiş tedbirler sunmaktadır.

Çok uzun yıllardır, devlet bünyesine hakim mevcut eğitim sisteminin ülkemiz ve insanına kazandırdığı ve kaybettirdiği hususlar değerlendirildiğinde, bu husus nasıl izah edilir? Neler söylersiniz?

Eğitimin en büyük problemi henüz hür olamamasıdır. Hür olamamış bir eğitimden de ne beklenebilir? Neyi kastediyorum; bizim eğitim sistemimiz belli ideolojilerin izin verdiği kadar düşünebiliyor. Kişilerin, dönemlerin, olayların kanunla korunduğu bir dünyada siz hangi özgürlükten bahsedeceksiniz.

Bizim toplumumuzda on yıllardır çocuklarımız Kemalist ideolojinin dar kalıplarında yetişti. Tartışmayan, düşünmeyen, düşündüğünü ifadeye dökemeyen, özgüveni zayıf, yetersiz, bilgisiz, okumayan nesiller yetişti.

Bir de bizim eğitim sadece tek kanatlı kuş gibi formatta insan yetiştirmeye kalktı. Yani sadece modern bilimlere vurgu yapan bir eğitim anlayışı içinde müfredat oluşturuldu.

Tek kanatlı kuş nasıl uçamayacaksa, ne sadece din bilimleri ne de sadece pozitif bilimler bu uçuşu yapamayacaktır. İşte Risale-i Nur eselerinin bu asra getirdiği yenilik, eğitim sisteminin dolduramadığı bu boşluğu o doldurmaktadır.

Modern bilimleri üniversitelerde alan gençler, Nur kitaplarının okunduğu mekânlarda ise din bilgilerini almaktadırlar. Böylece bu mekânlarda dinini bilen ve yaşayan doktorlar, mühendisler, öğretmenler vb. alan uzmanları yetişmektedirler.

Risale-i Nur eserlerinin bu asır insanlarına getirdiği en güzel bir netice de şu ki, okumayı, aydınlanmayı sadece kitaplara bırakmayıp olayları, kâinatı da okunacak bir materyal olarak ele almış ve tefekkür edebilmeyi her kademeden insana öğretmiştir.

Ülkemiz ve insanımızın geleceği açısından, eğitimde ortaya konulması gereken akılcı projeler bu bağlamlarda ortaya konulursa nasıl bir yol takip edilmelidir?

Tabiî ki vicdanlı insanlar yetiştirmek gerekiyor. Risale-i Nur eserleri aklı takviye ediyor, kalbi tasfiye ediyor ve nefsi de terbiye ediyor. Onun için Nurlar insanları, müştaklarını çok yönlü eğitiyor.

Her şeyden önce okuyan bir nesil yetiştirmek için devlet organizasyonunun ciddî projeler yapması gerekiyor.

Öncelikle kitaplara kolay ulaşılabilir ve ucuz elde edilebilir olması gerekiyor.

Yüksek idealli gençler yetiştirmemiz gerekiyor.

Devletin ilgili kuruluşlarının sivil toplum ile birlikte projelere imza atması ve aydın nesillerin yetişmesinde ciddî katkı sağlaması gerekmektedir.

Bir eğitimci gözüyle baktığınızda, Bediüzzaman ve eğitim konusunda, devlet, yönetimler ve insanlarımıza ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Önce millî eğitimin Said Nursî ile yakından tanışması lâzımdır. Risale-i Nur eserleri lisede, üniversitede ders olarak okutulmalıdır.

Bediüzzaman hayatın her alanında okunabilen, öğrenilebilen bir modeli gündeme getirmiş bulunmaktadır. Kitapların açılıp okunabildiği her mekân aslında bir üniversite şubesidir. Hatta hapishaneler bile, bu gözle değerlendirilmiş ve medrese-i Yusufiye adıyla anılmıştır.

Risale-i Nur eserleri 1900’lü ve 2000’li yıllar içinde bir imanlı nesil yetiştirmiştir. Her ırktan, her renkten, her dilden, her memleketten on binlerce, yüz binlerce insan Risale-i Nurlar etrafında imanlarını arttırmaktalar ve imanla hayatlarını yaşamaktadırlar.

Üç beş yaşlarından başlayıp, yüz yaşlarına kadar takipçisi, okuyucusu, sevdalısı olan Nur hareketi, günümüzde aydın insan yetiştirmektedir. Bu yönüyle Risale-i Nur eserleri, mezuniyeti olmayan bir okuldur. Bir üniversite demeyeceğim çünkü bir üniversiteyi aşan kampusu, diploması, alâyiş nümayişi öğretim elemanları, rektörleri, idarî yapılanmaları olmayan yönüyle tanımı zihinleri zorlayan bir eğitim alanıdır.

Bu okulda okuyanlar iman kardeşi oluyorlar ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar hemen manevî bir sıcaklık içerisinde kardeşlik duygularıyla birbirlerini karşılıyorlar.

Hiçbir üniversitenin mezunlarının böyle bir manevî bağı söz konusu olamaz. Bu ancak inayetle, rahmetle olabilecek bir manevî iklimdir.

Dünyanın neresinde ve hangi eserinde, bir yıl anlayarak okunan bir eser insanı mühim bir âlim haline getiriyor? İşte bu da yine bu eserler ve hizmetlerinin inayet altında olduğunun ifadesidir.

Son bir değerlendirme yaparsanız, neler söylersiniz?

Yeni bir çağın içindeyiz. Her özelliği ile bu çağ, pek çok gelişmelere gebedir. Her şeyden önce bu çağ İslâm’ın yeniden keşfedildiği ve hayatın farklı alanlarında yaşandığı bir sürece girilmektedir.

Tabiî bunun için de bütün Müslümanların şahıs şahıs bu yeni dünyaya kendisini hazırlaması gerekmektedir.

Rabbimizin kanunu, çalışanın emeğinin karşılığını alacağı şeklindedir. Kim ne kadar çalışırsa o kadar netice alacaktır. O zaman Müslümanların da çalışma hayatlarında bir takım yeniliklere girmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bediüzzaman, Hutbe-i Şamiye isimli eserinde, âlem-i İslâm’ın geri kalmasının bir sebebini de sıdkın, doğruluğun içtimaî ve siyasî hayatta ölmesi olarak ifade eder.

O zaman sıdkı, doğruluğu hayatımızda ihya etmedikçe olumlu gelişmeler söz konusu olmayacaktır.

Yine ümitsizliği hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor.

Müslümanları birbirine bağlayan bağları keşfedip, onların gereğini yerine getirmek gerekmektedir.

Yine Kur’ân’ın bir emri olan ‘meşveret’i hayatımıza katmadan her alana sinmiş olan baskıları yok etmek mümkün olmayacaktır.

Gelişmelerin, sıçramaların olabilmesi önce şahsî ve toplumsal hastalıkları tedavi etmek gerekecektir.

Dikkat çeken de, bütün hastalıkların tedavisinde ilk adım, her alanda ihtiyaç olduğu ciddî hissedilen eğitimdir.

Bediüzzaman’ın sadık bir talebesi olan Zübeyir Gündüzalp, kitap odaklı bir hayat prensibi olarak, günde on sayfa okuduğunda insanın kendini muhafaza edeceğini, on beş sayfanın şevke getireceğini, yirmi sayfa okumakla ise hizmet edilebileceğini dikkatlere sunmuş bulunmaktadır.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*