Risale-i Nurun sadeleştirilmesi ve 15 Temmuz

15 Temmuz sürecine giderken çok ince planlar yapılmış.
Hizmet hareketi adım adım tuzağa çekilmiş.
Bir çok olay var bu yönde.
En önemlilerinden birisi ise Risale-i Nurun sadeleştirilmesi olayıdır.
Ne alaka diyebilirsiniz?
Doğru…
Zahiri noktada pek de alaka yok gibi.
Fakat biraz dikkat edince çok ilginç ve ince bir plan gözüküyor.
Gelin isterseniz şu perdeyi biraz aralayalım.
15 Temmuza giden yolda olayların az biraz arka planına bakarak bu ilginç taktiği deşifre etmeye çalışalım.
O zaman siz karar verin, “Risale-i Nurun sadeleştirilmesi ile 15 Temmuz arasında bir alakanın olup olmadığına.”
Öncelikle şunu ifade etmek lazım:
Hizmet hareketi için 28 Şubatta tasfiye kararı alınmış.
Kayıtlarda var bu.
Bu karar da 2004 yılındaki MGK da resmen onaylanmış.
Yani mesele “kırmızı kitap” denen yere girmiş ve böylece tasfiye işlemi devletin bir güvenlik politikası haline gelmiş.
İşte bu noktadan sonra o “derin devlet aklı” işlemeye başlıyor.
Ve 15 Temmuzda da son nokta konuluyor.
Bu süreçte ise “Risale-i Nurların sadeleştirilmesi” en önemli aşamalardan birisi.
Peki nasıl oluyor bu?
Şöyle…
Gülen hareketi tasfiye edilecek. Hedef bu.
Bu hedefe giderken ise cemaat ile diğer cemaat ve hizmet gruplar arasındaki bağların iyice kopartılması gerekiyor.
Ve Gülen hareketinin hedefte tek kalması lazım.
Yani cemaate yapılacak bir operasyonda, “Dine karşı, İslami hizmetlere karşı, cemaatlere karşı bir operasyon yapılıyor” gibi bir imajından kaçınmak için.
Bu nedenle;
Gülen hareketi tek hedef olarak kalacak…
Diğer cemaatler ve gruplar da “operasyon yapacak güçlerin” yanında yer alacak.
Peki Gülen hareketi ile diğer gruplar arasında nasıl bir ilişki vardı o zamanda?
Kısaca temas etmek gerekirse:
Milli Görüş eksenindeki gruplardan başlayalım:
Evet…
Gülen ile Milli Görüş arasında ciddi bir ihtilaf vardı öteden beri.
Hatta 28 Şubat sürecinde bile Erbakan’a karşı devletin yanında konum almıştı cemaat.
Bu nedenle;
Milli Görüş geleneğinde olan gruplar doğrudan Hizmet hareketine karşılardı.
Zaten bu grupların da sosyolojik etkileri çok fazla değildi.
Yani etki sahaları oldukça dardı.
Geriye kalıyor Nurcular.
Şimdi önemli olan mesele Nurcular ile Gülen hareketinin arasını açmaktı.
Hem de çok derin bir şekilde.
Çünkü;
Her ne kadar, Yeni Asya öteden beri Gülen hareketine zaten karşı bir duruş sergilese de; Meşveret grubu denilen Nurcuların önemli bir kesimi Gülen hareketine sempati ile bakıyorlardı.
Bir çoğu çocuklarını Hocanın okullarına gönderiyor.
Bazıları da aktif olarak Hizmet hareketi içinde yer alıyordu.
İşte bu grubun bir şekilde Hoca ile arasının açılması son derece önemli idi.
Bu nasıl olacaktı peki?
Elbette ki bu grubun sinir uçlarına dokunarak.
Bu noktada iki koldan bir plan işledi.
Hocanın içindeki derin güçler hiç gereği yokken, hatta devletle bir mücadeleye girilmişken birden Risale-i Nurun sadeleştirilmesi işine girdiler.
Dört yüz bin tahrif edilmiş Risale basıp neşrettiler.
Bütün tenkitlere de kulaklarını tıkadılar.
Bu durum Nur talebeleri açısından dehşetli bir haldi.
Bu bütün Nurcuları ayağa kaldırdı tabi ki…
Bir anda beddualar başladı.
Nurun çok mühim erkanları bir anda Hoca aleyhine geçtiler.
Bu birinci plandı.
İkinci planda ise bu grubun operasyon yapacak güçler yanında yer alması gerekiyordu.
Peki bu nasıl temin edildi?
Tabi ki devletin Risale-i Nura sahip çıkıyor gibi bir görüntü vermesi ile.
Diyanetin Nurları basmaya başlaması, bir anda bazı mühim Nurcuların, Fırıncı Abi vs gibi ekranlara çıkartılması, miting meydanlarında Risale-i Nurlara nasıl sahip çıkıldığının en yüksek perdeden ilan edilmesi, devletin başının bazı Nurcu Abilerle resimlerinin medyaya servis edilmesi vs… gibi olaylar.
Devamında ise “siyaset mehdisi, siyaset müceddidi” gibi garip ilanlar…
Ve böylece bu gruplar doğrudan devletin yanında yer aldılar.
İşte bu da planın ikinci safhası idi.
Böylece her şey hazır hale gelmişti.
Şimdi tek bir altın vuruş lazımdı.
O da 15 Temmuz ile tamamlandı.
Gerisini biliyorsunuz, lafı uzatmaya gerek yok.
Şimdi bakın gündeme.
O meydanlarda bas bas bağıranlar ne Üstadı dillerine alıyorlar, ne de Risaleleri.
Ne de Risaleler Diyanet tarafından basılıyor.
Kutlular Abi boşuna dememiş: “Fethullah Hocayı kullanıp, attılar” diye.
Demek ki Hoca ile birlikte bazı gruplarımız da kullanılıp atılmış…
İşte “derin devlet” böyle bir şey arkadaşlar.
Adamlar hem Hocayı tasfiye ettiler, hem cemaatleri birbirine düşürdüler, hizmetlere ağır bir sekte vurdular, Müslümanları bir birine kırdırdılar, Diyanetin ağzı ile binlerce insanı hain ve terörist sınıfına soktular, tüm kutsal değerlerimizi adeta pazara çıkardılar, inanan insanları potansiyel suçlu ilan ettiler ve daha neler neler…
Gördünüz mü derin güç denen fitne nasıl da bir taşla kaç kuş vurmuş?
Her neyse!..
Şimdi baştaki soruya dönüyoruz: Risale-i Nurun sadeleştirilmesi ile 15 Temmuz arasında bir alaka var mı, yok mu?
Cevabı sizlerin ferasetine havale ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*