Risale-i Nur’un telifindeki esaslar

Cihan şümul bir eser olup, dünyada Kur’ân’dan sonra en çok okunan, en fazla sayıda ülkelerin lisanına tercüme edilen ve okunmasından hiç usanç duyulmayan, tabiatperest fikirlerin belini kıran, böyle bir eserin telifinde önemli esaslar ve sırlar olmalı.

‘Bunlar nedir?’ diye sorduğumuzda cevabını yine Risale-i Nur’lardan alıyoruz: “. . . .Yedinci Şuâ’ı bitirdiğim aynı vakitte –itikadımca bana acele bir mükâfat ve ücret olarak- geceleyin celcelutiye’yi okudum.

Bir ihbar-ı gaybi gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali (ra) Risale-i Nur ile çok meşguldür. Mecmuundan haber verdiği gibi kıymettar Risalelerine de işaret derecesinde remzedip ima ediyor. Eğer sarih bir surette gaybdan haber vermek, çok zararları bulunduğundan, hikmete münafi olduğu cihetle hikmet-i İlâhiye tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti (açıkça anlatacaktı).” (Şuâlar, 8. Şuâ, sh.753)

Birinci Şuâ’da 33 âyet-i celilenin cifir hesabıyla Risale-i Nur‘a işaret etmeleri, bu âyetlerin ayrı ayrı müttefikan Risale-i Nur’u remizleriyle gösteriyor.

“. . . Risale-i Nur’un mesaili (meseleleri) ilimle, fikirle, niyetle ve kasdi bir ihtarla (bilerek, çalışarak) değil, ekseriyet-i mutlaka ile sünûhat, zuhurat, ihtarat ile oluyor. . .” (Kastamonu L., s. 218)

Birbirini tamamlayan bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, Üstadımızın mükerreren söylediği: “Üzümün hasiyeti onun kuru çubuğunda aranmaz, işte ben o kuru çubuk hükmündeyim.” Veyahut: “Ben zengin bir mücevherat dükkânının müflis bir dellâlıyım.” gibi sözleriyle kendisini tamamen aradan çıkarıp bütün mesaimizi Risale-i Nurlar’a harcamamızı istiyor.

Üstadımız bir mektubunda “Nurun birinci talebesi” olarak vasıflandırdığı Hulusi Abi’ye “Vazifem bitmiş midir?” diye soruyor. Cevaben:

“Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim bürhanlar:

Evvelâ: Bid’aların çoğaldığı bir zamanda ulemanın sükut etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan emir ve zecr (zorlama).

Saniyen: Madem bu hizmet reyinizle değil, istihdam olunuyorsunuz; Mübelliğ-i Kur’ân Fahr-i Cihan Habib-i Yezdan sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz Hazretleri bir gün ferman-ı “Bugün sizin dininizi tamamladım.” (Maide, 3) celilini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i Risaletinin hitamına remzen işaret eylemişti. Muhterem Üstadın da vazifesi kâfi görülürse, bildirilir kanaatindeyim.” (Barla Lâhikası, 51)

Vazifesinin bittiğine dair ise …

“Rabian: İşaret-i Gaybiye ile ’64’te (1948’de) Risale-i Nur telifçe tamam olur.’ diye haber-i gaybiyeyi iki hal tasdik ediyor.

Birincisi: Çok mühim noktalar hatıra geldiği halde, risaleyi telif cihetine sevk edilmiyor.

İkincisi: Risale-i Nur’un hıfz ve neşrine ve sahabet (sahiplenme) ve himayetine (muhafazasına) çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir biçare ihtiyar Said yerinde çok genç Saidler o vazifeyi yapıyorlar. … Hafız Ali’yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşallah kabrimde de öyle mesrur edecekler.” (Emirdağ Lâhikası, 142)(*)

Evet, Üstadımız, telifin başlamasında olduğu gibi, bitmesinde de ihtiyarı olmadığını ifade ediyor.

Bediüzzaman, geçmiş âlimlerin “nakli” dedikleri birçok konuları, en aminin bile rahatça anlayacağı biçimde akıllara idrak ettirmiştir.

En zor meselelerin saatlerle, dakikalarla ifade edilebilecek çok kısa zamanda yazdırılması da konumuzu sağlamlaştırıyor.

Ahir zamandaki küfrün ve dalâletin şiddeti karşısında, Cenâb-ı Allah kullarını rahmetinden, merhametinden Risale-i Nur gibi tesirli ilâçları bizlere sunmuş ve şükrünü eda edemeyeceğimiz bu hizmette bizleri istihdam etmiş.

Onun için böyle ulvî bir hizmetin hadimleri olarak, şevk ve gayretimizi azaltacak meselelerle meşgul olmamak icap eder.

Allah cümlemizi sadâkat, Samimiyet, tesanüt ve ihlâsın düsturlarından ayırmasın. Amin.

(*) Sayfa numaraları “Hatıra külliyat”a göre verilmiştir.

Çetin Acar

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*