Risale-i Nur’un ‘tercüman’ı

Alimlerin sükût ettiği ve İslâm’ın emri olan birçok şeairin kaldırılması için fetvaların verildiği, dinsizliğin adeta devlet politikası hâline getirilme düşüncelerinin sirayet ettiği dönemde; susmayan, hakikatleri haykıran, Risale-i Nur’ları telif ederek, insanları süfyanî rejimin tuzağından kurtarmaya çalışan biri; Bediüzzaman Said Nursî.

Karşısındaki müthiş düşmanlara karşı galip olan Risale-i Nur’lardaki kuvvet ve tesirin kaynağı nedir? Nereden geliyor?

Üstad eserlerinde kendini aradan çıkararak bütün dikkatimizi Risâle-i Nur’lara tevcih eder ve kendisinde sadece “tercümanlık” vazifesi verir.

“Sual: Bütün kıymettar kitaplar içinde Risale-i Nur, Kur’ân’ın işaretine ve iltifatına ve Hz. Ali’nin (ra) takdir ve tahsinine ve Gavs-ı âzam’ın (ks) teveccüh ve tebşirine (müjdesine) vech-i ihtisası nedir? O iki zatın kerametle Risale-i Nur’a bu kıymet ve ehemmiyet vermesinin hikmeti nedir?

Elcevap: . . . . Risale-i Nur’a verilen ehemmiyet dahi, zamanın ehemmiyetinden, hem bu asrın şeriat-ı Muhammediye’ye (asm) ve şeair-i Ahmediye’ye(asm) ettiği tahribatın dehşetinden ahir zaman fitnelerinin savletinden müminlerin imanını kurtarması noktasından, Risale-i Nur öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki, Kur’ân ona kuvvetli işaretle iltifat etmiş. Ve Hz. Ali(ra) üç kerametle (18. ve 28. Lem’alar ve 8. Şuâ) ona beşaret (müjde) vermiş. Ve gavs-ı âzam (ks) kerametkârane (8’nci Lem’a) ondan haber verip tercümanını teşçi etmiş (cesaret vermiş).” (Mektûbat, s. 790)

“Eğer beni çürütmek ve efkâr-ı ammeden düşürtmek, ıskat ettirmekten muratları tercümanlık ettiğim hakâik-i imâniye ve Kur’ânîye’ye ait ise beyhûdedir. Zira Kur’ân yıldızlarına perde çekilmez.

(Şuâlar, s. 725)

Benzeri misaller çoğaltılabilir. Demek ki Üstad, “Ben de sizlerin ders arkadaşınızım” derken, Risale-i Nurlar’ın sadece tercümanı olduğunu ifade ediyor.

Risale-i Nurların telifindeki harikalıklara ve kolaylıklarına baktığımızda aklımıza ilk gelen Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesidir:

“Bu risale üç yüzden fazla mu’cizatı beyan eder. Mu’cizat-ı Ahmediyenin (asm) mu’cizesini beyan ettiği gibi, kendisi de o mu’cizenin bir kerametidir. (…) Kitaplara müracaat edilmeden, ezber olarak, dağ ve bağ köşelerinde, üç dört gün zarfında her günde üç dört saat çalışmak şartıyla, mecmuu on iki saatte telif edilmesi harika bir vakıadır.”

(Mektûbat, s. 151)

Bu Risale ile ilgili en veciz ifadeyi Sabri Abi’den (rh) dinleyelim:

“Yalnız şu noktayı hissettim ki: O vekayide (19. Mektub’un yazılmasında) siz cismen değilse de fakat ruhen, Server-i Kâinat Efendimiz Hazretleriyle(asm) beraber idiniz tasavvur ediyorum. Zira vekayi-i mezkûrenin künyesiyle, mevkiiyle, an’anesiyle kat’iyen müşahede ve ol vecihle nakl ve tahrir buyurduğunuza kani ve kailim.”

(Barla L., s. 78)

“Risale-i Nur’un öyle parçaları var ki, bazı altı saatte bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, Eski Said’in kuvve-i hafızası beraber olmak şartıyla, o on dakikalık işi on saatte fikrimle yapamıyorum.”

(Kastamonu L., s. 169)

Baştan sona harikalıklarla dolu Risale-i Nur Külliyatı “Allah” ve “Peygamber” demenin suç olduğu en karanlık dönemde telifinin tamamlanması ve elle altı yüz bin nüsha olarak çoğaltılması bir dest-i inayet ve dest-i gaybi değil de nedir?

Bundan dolayıdır ki firavunlardan, nemrutlardan daha şiddetli bir fitnenin karşısında galip gelmiştir, kıyamete kadar da bu galibiyeti devam edecektir.

Çetin Acar

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*