Risale-i Nur’un tesiri nereden geliyor?

altÇağdaş bir Kur’ân tefsiri: Risale-i Nur

Risale-i Nur’da, başka hiçbir tefsirde görülmeyen bir tesir vardır. İlk defa okuyanlar, fazla bir şey anlamasalar da, kalplerinde Risale-i Nur’a karşı bir cazibe hissederler. Üslûbu, letafeti, insicamı, intizamı, insanı kendisine bağlar. Biraz anladıktan sonra ise, zaten aralarında kuvvetli bir bağ meydana gelir. Ondan sonra da sürekli okumaktan vazgeçemezler. Mâna olarak da, her insanın her türlü derdine deva ihtiva eden bir eczane gibidir. Kur’ân’ın hakikî bir tefsiri olduğundan, Kur’ân’ın özelliklerini ihtiva eder. Onun için başka tefsirlere benzemez.

Üstad Hazretleri’ne, “Risale-i Nur’un bu özelliği nerden geliyor” diye sorulduğunda, şu cevabı veriyor:

Bu eser-i âlîşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvî ve bir kemâl-i nâmütenahî mevcut olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş’ale-i İlâhiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur’ân’ın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan, onun esası nur-u mahz-ı Kur’ân olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envâr-ı Muhammedîyi (asm) hâmil bulunduğu ve Zât-ı Pâk-i Risaletin ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan mânevî zâtın mazhariyeti ve kemâlâtı ise o nisbette âlî ve emsâlsiz olduğu güneş gibi âşikâr bir hakikattir.” (Şuâlar)

“Elcevap (güzel bir cevaptır): Şeref, i’câz-ı Kur’ân’a ait olduğundan ve bana ait olmadığından, bilâpervâ derim:

Ekseriyet itibarıyla öyledir. Çünkü, yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir. Teslim değil, imandır. Marifet değil, şehadettir, şuhuddur. Taklit değil, tahkiktir. İltizam değil, iz’andır. Tasavvuf değil, hakikattir. Dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır.” (28. Mektup)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*