Risâle-i Nur gözüyle marifetullah

Risâle-i Nur, her meselede olduğu gibi, marifetullah yani, Allah’ı bilmek hakikatini de en mükemmel bir şekilde izah etmiştir.

Marifetullah, “masnuat-ı İlâhiyeyi ve Kur’ânî hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya lütf-u İlâhî ile kalbî inkişaf ve basirete sahip olmak. Esma-i İlâhiyeyi tanımak. İlâhî hakikatlere vukufiyet” 1 manalarını taşımaktadır. Bu nokta itibarıyla, marifetullah, insanın esas vazifelerindendir. Çünkü “insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Hâlık-i Kâinat’ı tanımak ve O’na iman edip ibadet etmektir. Ve o insanın vazife-i fıtratı ve fariza-i zimmeti, marifetullah ve iman-ı billâhtır ve iz’an ve yakîn ile vücudunu ve vahdetini tasdik etmektir.” 2

Risâle-i Nur, marifetullah hakikatini anlatırken, iman-ı billâh, yani Allah’a iman hakikatiyle birlikte ele almış, imanı marifetullahın esası olarak belirtmiştir. Çünkü “Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı iman-ı billâh içindeki marifetullahtır.” 3 Hem “bütün ulum-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu; marifetullahtır ve onun üssül esası da iman-ı billâhtır.” 4 İmanla girilen marifet caddesi veya dairesi, uçsuz bucaksız bir sema ve bitmeyen bir yolculuktur. İnsan, bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ın marifetinde ne kadar ileri giderse gitsin, önünde yine sonsuz bir mesafe vardır. Bu sebeple, marifetullahta terakkî etmek, imanda terakkî etmek demektir. Tahkikî olan kuvvetli imanı elde etmek ve onda yükselmek demektir. Çünkü “bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir.” 5

Risâle-i Nur, marifetullahı kazandıran hakikî iman olan tahkikî imanı şu şekilde özetlemiştir:

“Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’i ve külli her şey O’nun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğunu kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve ‘Lailaheillallah’ kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmektir.” Hem “O’na iman etmek, Kur’ân-ı Azîmüşşanın ders verdiği gibi, O Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmektir.” 6

İmanın ve hakikatlerinin inkişafını sağlayan marifetullahı kazanmanın ve onda terakkî etmenin yolları ve tarzları çeşitlidir. Bu hususa dikkat çeken Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “İlm-i Kelâm vasıtasıyla kazanılan marifet-i İlâhiye, marifet-i kâmile ve huzur-u tam vermiyor. Kur’ân-ı Mu’cizülbeyanın tarzında olduğu vakit, hem marifet-i tammeyi verir; hem huzur-u etemmi kazandırır ki, inşallah, Risâle-i Nur’un bütün eczaları, o Kur’ân-ı Mu’cizülbeyanın cadde-i nuranisinde birer elektrik lambası hizmetini görüyorlar.” 7 diyerek, Risâle-i Nur’un Kur’ân’ın tarzını takip ettiğini ve her şeyde Cenâb-ı Hakk’ın marifetine bir pencere açtığını beyan etmiştir. “Evet, Risâle-i Nur, hükema ve ulemanın mesleğinde gitmeyip, Kur’ân’ın bir i’caz-ı manevisiyle, her şeyde bir pencere-i marifet açmış; bir senelik işi bir saatte görür gibi Kur’ân’a mahsus bir sırrı anlamıştır ki bu dehşetli zamanda hadsiz ehl-i inadın hücumlarına karşı mağlûb olmayıp galebe etmiş.” 8 “Risâle-i Nur, bu hakikati izahatıyla ispat etmiş. Eski zamandaki ehl-i hakikat bir derece mücmelen ve muhtasaran beyan etmişler. Demek, bu dehşetli zaman daha ziyade bu hakikate muhtaçtır ki, Kur’ân-ı Hâkim’in i’cazıyla bu hakikat tafsilatıyla ihsan edilmiş, Nur risâleleri de bu hakikate bir naşir olmuşlar.” 9 “Risâle-Nur, marifetullahın en yüksek derecatına urûca nev-i beşeri teşvik eden ve bugünkü günde ölmeye yüz tutan kalpleri bile izn-i İlâhî ile ihtizaza getirecek kadar harika bir eser-i bediadır.” 10 “Demek Kur’ân’dan gelen o Sözler ve o nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbi, ruhi, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymettar maarif-i İlahiye hükmündedirler.” 11

“Allah’ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Neticenin kayyumu imandır. Bürhan, ancak onu görmek için bir menfezdir. Ve bürhan bir değildir bin değildir, zerrat-ı âlem adedince bürhanlar vardır.” 12 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Risâle-i Nur’da bu hususu şöyle açıklamaktadır:

“Cenâb-ı Hakk’ın nur-u marifetine yetişmek ve bakmak ve âyât ve şahitlerin âyinelerinde cilvelerini görmek ve berahin ve deliller mesamatıyla (gözenekleriyle) temaşa etmek iktiza ediyor. Ben müşahede ettim ki, marifetullahın şahitleri, bürhanları üç çeşittir. Bir kısmı su gibidir; görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. İkinci kısım hava gibidir; hissedilir fakat ne görünür, ne de tutulur. Üçüncü kısım ise: Nur gibidir; görünür, fakat ne hissedilir, ne de tutulur.” 13

Sayısız delil ve şahitleri bulunan marifetullahın bu üç çeşit şahitlerini Risâle-i Nur, tevhide ait bütün derslerinde izah etmektedir. “Marifetullah ve iman-ı billâh için en kuvvetli ve en parlak risâlelerden” olan İkinci Şuâ’da, bu konuda üç misâl verir: Rızık, şifa ve hidayet. Rızık, Allah’ın varlığına ve birliğine su gibi; şifa hava gibi, hidayet ise nur gibi bir delil olarak gösterilmiştir. Birinciyi çok rahat tefekkür edebildiğimiz halde ikinciyi aynı netlikte seyredemiyoruz. Üçüncüsü ise daha bir perdeli. Demek oluyor ki, sadece aklî delil getirmek iman için yeterli değil. Bu sebeple, “Risâle-i Nur, sair ulemanın eserleri gibi, yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez ve evliya misillü yalnız kalbin keşf ve zevkiyle hareket etmiyor. Belki akıl ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh ve sair letaifin teavünü ayağıyla hareket ederek evc-i âlâya uçar.” 14

Bu manalar ışığında marifetullah yolunda ilerlerken, “tevhid ve vahdette kemal-i İlâhî ve cemal-i Rabbânî tezahür eder” 15 hakikatiyle, İlâhî sanatları, Rabbânî ihsanları tefekkür ederken onları tek başlarına düşünmek yerine bir bütün olarak düşünmemiz gerekir. Bu küllî şuura sahip olmak için ise, Risâle-i Nur gözüyle bakmak ve onu rehber yapmak zaruriyeti vardır. Çünkü “bütün Sözler ve bütün mektuplar, o Kur’ânî caddeyi gösterir. Şöyle ki: Âlemde her bir şey, bütün eşyayı kendi Hâlıkına verir ve dünyada her bir eser, bütün âsârı kendi Müessirinin eserleri olduğunu gösterir ve kâinatta her bir fiil-i icadî, bütün ef’âl-i icadiyeyi kendi failinin fiilleri olduğunu ispat eder ve mevcudata tecellî eden her bir isim, bütün esmayı kendi müsemmasının isimleri ve ünvanları olduğunu ispat eder. Demek her bir şey, doğrudan doğruya bir bürhan-ı vahdaniyettir ve marifet-i İlâhiyenin bir penceresidir.” 16 Yani “her şey mir’at-ı marifet olur. Sad-i Şirazi’nin dediği gibi, ‘Uyanık ve zeki gözler nazarında, her yaprak, Allah’ın marifetine dair bir defterdir.’ Her şeyde Cenâb-ı Hakk’ın marifetine bir pencere açar.” 17 Her şeyde rahmetin izini, özünü, yüzünü görür. Çünkü “şu kâinattan maksad-ı a’lâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyedir ve insanın gaye-i aksâsı o ubudiyete ulum ve kemalât ile yetişmektir.” 18

İnsan, Allah’ı tanımaya, bilmeye şahitlik eden mevcudat âyinelerinde parlayan Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin cilvelerini derk edip, mana-i harfî nazarıyla bakmak, yani san’attan Saniye, eserden müessire, isimden sıfata, sıfattan şuuna, şuundan zata giden marifetullah yolunda terakkî etmekle mükelleftir. Çünkü “insan, şu kâinata geldikten sonra iki cihet ile ubudiyeti var. Bir ciheti, gaibane bir surette bir ubudiyeti bir tefekkürü var; diğeri, hazırane muhataba suretinde bir ubudiyeti, bir münacatı vardır.” 19 “İşte bu çeşit ibadat ve tefekküratla, hakikî insan olur, ahsen-i takvimde olduğunu gösterir, imanın yümnü ile emanete lâyık, emin bir halife-i arz olur.” 20

Bu asırda “Rahmeten Lilâlemin’in bir ayinesi olan Risâle-i Nur” 21 çok mükemmel bir marifetullah kitabıdır. Kur’ân’dan sunduğu en kısa ve en selâmetli yol olan acz, fakr, şefkat ve tefekkür yoluyla aynelyakin, ilmelyakin ve hakkalyakin mertebelerine çıkarmaktadır. “Vazife-i fıtratı ve farîza-i zimmeti, marifetullah ve iman-ı billah” 22 olan insanın ise, bu kitaba ekmek gibi, su gibi, hava gibi ihtiyacı vardır.

Dipnotlar:
1- Yeni Lügat 589.
2- Şuâlar 166.
3- Mektubat 374.
4- Sözler 504.
5- Emirdağ Lâhikası 190.
6- age. 348.
7- Mektubat 552.
8- Mesnevî-i Nuriye 18.
9- Emirdağ Lâhikası 603.
10- Tarihçe-i Hayat 506.
11- Mektubat 595.
12- Mesnevî-i Nuriye 166.
13- Lem’alar 314.
14- Kastamonu Lâhikası 28.
15- Şuâlar 17.
16- Mektubat 557.
17- age. 553.
18- Sözler 417.
19- age. 526.
20- age. 528.
21- Tarihçe-i Hayat 814.
22- Şuâlar 166.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*