Risale-i Nur penceresinden

Son yaşanan olaylar dolayısıyla üzülüyoruz. Olmasını engelleyemiyoruz. Ümitsizliğe düşüp, ağlayıp sızlamak da çare değil. Acaba olaylara Risale-i Nur’un gözüyle nasıl bakabiliriz?

Bediüzzaman Hazretleri On Sekizinci Söz’ün İkinci Noktası’nda “O her şeyi en güzel şekilde yarattı” (Secde/7) âyetinin bir sırrını izah ederken: “Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki herşey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zâhiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var” der ve şu örneği verir: “Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebatatın tebessümleri saklanmış…”

Devamında “Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer manevî yağmurdur. Fakat insan hem zahirperest hem hodgâm olduğundan zahire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle yalnız kendine bakan neticeyle muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder” diye ifade ediyor.

Hem Yirmi Altıncı Söz’ün Dördüncü Mebhas’ında “Kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki şu dâr-ı dünyadaki musîbetler, beliyyeler o hükmü cerhediyor” sorusuna verdiği cevabın sonunda “Elemler, musîbetler nevinde olan keyfiyât, bâzı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bâzı şuâât-ı rahmet ve o şuâât-ı rahmet içinde latîf güzellikler vardır” der.

Demek her zaman her şeyi anlayacak durumda değiliz. Çirkinliklerin arkasında güzelliklerin gizlendiğini bilmeliyiz. Hem yine ifade ediyor ki: “Küre-i Arz’ın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakiki ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir. Çünkü bunlar Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle her şeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemal-i hikmetini cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile rububiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musîbetlere karşı teslimiyetle gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki elem ve azap çeksinler.”

Netice: Vazifemizi yapıp vazife-i İlâhiyeye karışmamak, “Hak şerleri hayr eyler, neylerse güzel eyler” deyip, “pencerelerden seyredip, içlerine girmemek”, ümit ve şevk ile hizmete devam etmektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*