Risale-i Nur riske atılabilir mi?

Risale-i Nur Külliyatının yayın haklarının çıkarılacak bir kanunla “Bakanlar Kurulu”na devredilmek istenmesine yapılan itirazları ‘gereğinden fazla tepki’ olarak görenler var. Ya da, “Niye tepki gösteriyorsunuz ki? İşte bakın, ‘devlet’ bu eserlere sahip çıkıyor. Bundan sonra onlar resmen basacak. Daha ne istiyorsunuz?” diyorlar.

Yıllardan beri “Risale-i Nur eserleri okullarda ders kitabı olsun” ya da “Eğitim müfretatı ve hazırlanan ders kitapları Risale-i Nur’dan istifade ile hazırlansın” diyenlerin normalde böyle bir gelişmeye, yani Risaleleri ‘devlet’in basmasına ve yaymasına itiraz etmesi düşünülebilir mi? Düşünülemez ve düşünülmemeli.

Peki, yıllardan beri “Devlet bu eserlere sahip çıksın” diyenler olarak ‘torba kanun’la TBMM gündemine gelen bu maddeye niçin itiraz ediyoruz? Çok net: Devletin Risale-i Nur’a sahip çıkması başka, aynı devletin Risale-i Nur’un yayın haklarını kamulaştırması, üzerine alması, kendine bağlaması farklı. “Devlet de bu eserleri bassın” demek ayrı, “Sadece devlet bassın” ya da “Kimin basacağına devlet karar versin, yayın hakkı onun elinde olsun” demek ayrı.

Şunu kabul etmek lâzım ki, çıkarılmak istenen kanun bu ‘yetki’yi Bakanlar Kuruluna, Kültür Bakanlığına yani ‘devlet’e veriyor. İtiraz edilen nokta burasıdır. Yoksa, hiç kimse “Devlet Risale-i Nur basmasın” demiyor, demiyoruz.

Israrla dikkat çekmek istediğimiz tehlike şudur: Risale-i Nur Külliyatının yayın haklarının ‘devlet’e geçmesi çok büyük mahzurlar doğurur. İlk bakışta “bugün” için bir mahzur doğurmadığı kabul edilse bile, yarın ya da öbür gün bir mahzur doğuramayacağının hiçbir garantisi yoktur.

Her defasında tekrarlıyoruz: Meselâ, 47 yıl sonraki iktidar, elindeki bu ‘yetki’ye dayanarak Risale-i Nur’u basmasa, bastırmasa, ya da Sözler’i bastırıp, Şuâlar’ı bastırmasa ne olacak? Böyle bir ihtimal var mı yok mu? Kim “Böyle bir ihtimal yok. Risale-i Nur, bu kanun sayesinde kıyamete kadar orijinal haliyle koruma altına alınıyor” diyebilir? Hiç kimse! Evet, hiç kimse!

Peki, “Bugünlük böyle bir kanun çıksın, sonra o mahzurları ortadan kaldırmaya çalışırız” denilebilir mi? Niçin ağrımayan dişimize kerpeten takıp, kafamıza kurşun sıkalım? Var olan mevcut problemleri daha uygun adımlarla çözme imkânı varken, niçin “Kur’ân’ın malı” olan Risale-i Nur’u devletin tekeline, bürokrasinin keyfine, iktidarların hevesine terk edelim?

Bu tehlike özellikle gözden kaçırılıyor. El çabukluğu ile “Canbaza bak, canbaza” denilmek suretiyle bilerek ya da bilmeyerek Risale-i Nur’a tuzak kurulmuş oluyor. Çünkü mesele bu yönüyle anlatılsa, Risale-i Nur’u ve Türkiye’nin şartlarını bilen hiç kimse, hiçbir Nur Talebesi çıkarılmak istenen kanuna razı olmaz. Bu kesindir.

Nitekim, bu manada itiraz sesleri de her geçen gün yükselmeye başlıyor. Meselâ, Şanlıurfa’da ikamet eden Üstad Bediüzzaman’ın talebelerinden muhterem Abdulkadir Badıllı Ağabeyle yapılan bir görüşme şöyle aktarılmış: “Risale-i Nur’un devlet tekeline alınmasının sakıncalı olma ihtimaline değinen Badıllı, ‘Yani hükümet değişirse bu girişim sakınca oluşturmaz mı? Tabiî bunlar bir ihtimaldir. Ama devlet gerçekten Risaleleri Üstad’ın neşrettiği gibi özüne uygun olarak neşredecekse bu daha iyi olur.’” (ilkehaberajansi.com.tr, erişim: 19 Temmuz 2014)

Evet, bu bir ihtimal; ama riski çok büyük olan bir ihtimal. Aynı zamanda bu ihtimal, bu kanuna itaraz etmeye yeter de artar bile…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*