Bediüzzaman’ın saff-ı evvel talebelerinden Hüsrev Altınbaşak, bir mektubunda Üstadın “on senedir kerratla söylediği” manidar bir ikazını şöyle aktarıyor:
“Risale-i Nur’a ilişmeyiniz, Risale-i Nur, âfâtın def’ine sadaka gibi vesile olmasından, ona karşı olan hücum ve onun tatili, âfâta karşı müdafaasını zayıflaştırır. Eğer ilişirseniz yakında bekleyen belâlar sel gibi üstünüze yağacaktır.”
Ve devamında, bu ikazı teyid eden kendi müşahede ve tesbitlerini şöyle dile getiriyor:“Bu hususta şahit olduğumuz felâketler pek çoktur. Dört seneden beri Risale-i Nur’a ve şakirtlerine her ne vakit ilişilmişse, bir felâket, bir musibet takip etmiş ve Risale-i Nur’un ehemmiyetini ve âfâtın def’ine vesile olduğunu göstermiştir.” (Şuâlar, s. 537).
Lâhikalarda bu mana, yaşanmış hadiseler ve müşahhas örneklerle her fırsatta işleniyor.
Bu örneklerden birine beraberce bakalım:
1948-49’da Bediüzzaman ve talebelerinin 20 ay boyunca hapiste tutulup tutuklu yargılandıkları Afyon mahkemesinde, heyetin senelerce direndikten sonra Yargıtay’ın kararına nihayet uyup beraate hükmetmesini takiben, keyfî bir uygulama da el konulan risalelerin iade edilmemesi suretiyle kendisini gösteriyor.
Bu husus, ilgili lâhikada “Risalelerin iadesini ve tamam intişarını iktiza eden kanunî, hukukî esbab-ı mucibe mevcut iken, beş seneden beri gizli komitelerin aldatmaları ve desiseleriyle ve bahanelerle Afyon mahkemesinde beş senedir o mübarek risalelerin sahiplerine teslimi tehir edilmektedir” şeklinde ifade ediliyor.
Benzer bir keyfîlik de, beraatle sonuçlanan Gençlik Rehberi mahkemesinden sonra, dava açılırken el konulan Gençlik Rehberi kitaplarının on beş günde teslimi gerekirken on beş ay boyunca iade edilmemesinde gözleniyor.
Diğer bir hukuksuz uygulama ise, “Diyarbakır havalisine, vilâyat-ı şarkiyeye iman, din ve asayiş noktasında yüz vaiz kadar menfaati bulunan bir zatın kendi parasıyla aldığı hususî Nur nüshalarını müsadere edip vatana, millete faydalı hizmetine mani olmak” şeklinde gelişiyor.
Ve risalelerin bu şekilde üç ayrı koldan engellenmesi için “Sadaka-i makbule hükmündeki vesile-i def-i belâ bu suretle gizlendiğinden, bir buçuk milyar lira zarara vesile olan bu belâ fırsat buldu, geldi denilebilir” yorumu yapılıyor. Bahsi geçen belâ, bir yangın felâketi.
Sonra da “Gençlik Rehberi intişar etseydi, onun dersiyle intibaha gelen ve gelecek olan gençler, başkalarının veyahut ihtilâlcilerin ifsadına meydan vermeyerek bir buçuk milyar lira zarardan bu milleti kurtarmaya sa’y ve gayret edecek idiler” deniliyor (age, s. 771-2).
Bandrol engeline de bu açıdan baksak…
Benzer konuda makaleler:
- Risale-i Nur bu vatanı maddî-manevî belâlardan muhafazaya vesiledir
- Ehl-i siyaset âcilen Risalelerin neşrine müsaade etmeli!
- Bandrol engeli ve musibetler
- Risale-i Nur, manevî tahribata Kur’ânî bir seddir
- Risale-i Nur, bu vatanı tehlikelerden muhafazaya vesiledir
- Risale-i Nur’un neşri…
- Risale-i Nur devletleştirilemez
- Nur şakirtleri kardeşlerine karşı sarsılmaz irtibatlarını izhar ediyorlar
- Bu eserlerle ahlâkımızı dinen terbiye edip yükseltiyor
- Şehit Nurcu: Mehmet Oğuz
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun