Risale-i Nur’da hürriyet, demokrasi ve istibdat

Hürriyetten neden çok bahsediyorsunuz diye bir soru gelebilir. Bediüzzaman neye ne kadar ehemmiyet vermişse, biz de o kadar ehemmiyet vermeye çalışıyoruz diye cevap vereyim ben de. Bu asırda önemli kavramlar haline gelen hürriyet ve demokrasi kavramlarını, doğru anlamak ve anlatmak için en büyük kaynağımız—her meselede olduğu gibi—Risale-i Nur’dur. Bediüzzaman Said Nursî İslâmiyet’e ait unsurlar olduğunu belirttiği bu kavramları anlatmış ve en güzel tariflerini yapmıştır.

“Ben, Selanik’te Meydan-ı Hürriyet’te okuduğum nutuk ile ilân ettiğim mesleğimi, şimdi de onu takip ediyorum” (Makalat) diyen Bediüzzaman, Hürriyet nutkunu delil göstererek verdiği hürriyet mücadelesinden bahsediyor. Vahşeti, keşmekeşi ortaya çıkaran durumlara karşı, hakikî adalet ve medeniyeti bünyesinde barındıran hürriyetle müdafaada bulunulacağı nazara veriliyor. “Bu zaman-ı Meşrûtiyet’teki hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki kanun-i mümeyyizdir [iyi ve kötüyü ayırt etmeyi sağlayacak hükmetme kabiliyetine sahip kanun]” diyen Said Nursî, demokrasilerde tahakküm etmekten hoşlanan idarecilerin, bu zamanın hürriyet-i efkârı karşısında dayanamayacağını söylemekte, demokratik kanunların sözünün ve kararının, idarecilerin şahsî tasarruf ve lütuflarından çok üstün olduğuna değinmektedir.

“Anasır-ı gayri Müslime’nin adalet ve müsavat ve hürriyetin devamına itminanları tam olmaz, meğer bu müsavat ve adalet, metin bir nokta-i istinada raptedile” (Makalat) diyen Bediüzzaman, azınlık haklarının da İslâmiyet’in libasıyla gösterilen ve tatbik edilen demokrasi sayesinde korunacağını söylemekte, İslâmiyet’in azınlıklara verdiği hakların demokrasi içerisinde yerine getirilmesi gerektiğine değinmektedir. Bu sayede devam edecek olan adalet, eşitlik ve hürriyet düsturları, azınlıkların kendilerini o ülkenin öz vatandaşı gibi hissetmesini sağlayacaktır.

“Kanunun kuvveti, mukanninin (kanun yapan) kuvvetiyledir” (Makalat) diyen Bediüzzaman, kanun yapıcıların ne derecede demokratik usûllerle seçildiklerinin ve sahip oldukları demokrasi kıstaslarının, kanun yapmadaki demokratik zihniyet seviyelerinin, yapılacak olan kanunun kuvvetini ve etkisini belirlediğini söylemektedir. “Kuvvet kanunda olsun” diyen Bediüzzaman, kuvveti kanuna vermediğimiz sürece, istibdadın sirayet ederek genişleyeceğini söylemektedir.

“Sizde ilimde bir nevi meşrûtiyeti takip ediniz” diyen Bediüzzaman, âlim ve eğitimcileri de demokratik eğitim ve öğretime çağırıyor. ”Bir âlim kendi fikrini kabul ettirmekle bir nevi istibdat gibi yapıyordu” ifadesini beyan eden Said Nursî, kendi fikrini zorla kabul ettirme girişiminde bulunanların da istibdat yaptığını ve bu halin demokratik olmadığını belirtmektedir. “İstibdat, gerek idarede gerek ilimde olsun semerat-ı sa’yi (çalışmanın meyvesi) istihlak (tüketme) ile istikbale istidbar (yüz çevirme) ediyor” (Makalat) diyen Bediüzzaman, hem idarede, hem ilimde istibdadın ortaya çıkarmış olduğu kolaycılığa vurgu yapıyor ve ilerlemenin önündeki engelin bu durum olduğuna değiniyor.

“Zaten istibdat herkesin şevkini kırıp, atalete sevk ediyordu. Şimdi ise mademki meşrûtiyette efkâr-ı âmme hâkimdir; o efkârın eczası da her ferdin fikr-i mahsusudur” diyen Bediüzzaman, düşünce melekesi üzerine prangalar vuran istibdada dayalı uygulamaların, demokrasinin herkesi söz sahibi kılmasıyla ortadan kalkacağına ve başındaki reisinin, ağasının düşüncesinden başka düşünceye sahip olma hakkını kendinde bulamayan insanları ve toplulukları da söz sahibi ve hür düşünce sahibi kılacağına değinmektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*