Risâle-i Nur’da sikke, hâtem, turra

Samediyet, herşeyin, Cenâb-ı Hakk’a muhtaç olduğu hâlde, Onun hiçbir şeye ihtiyacının olmamasıdır. Turra-i samediyet cilvesi ise kâinatta bütün hayat sahibi mahlûkatta açık olarak görülmektedir. Çünkü bütün mahlûkat özellikle insan, hayvan ve bitkiler her şeye muhtaçtır.

Sikke, hâtem ve turra Risâle-i Nur Külliyatı’nda sıkça kullanılan kavramlardır. Bu kavramlar birbirine yakın mânâları ihtiva etmekle berâber çok ince ve farklı anlamları da ifade edebiliyorlar. Birbirine kuvvet veren ve birbirinden kuvvet alan bu kavramların özellikle Rabbimizin evsafını ve esmâsını ifade eden izahlarda istimâl edilmesi çok manidârdır. Kâinatta tecelli eden esmâ okumalarında sikke, hâtem ve turra kavramları ile tefekkür etmek ayrı bir incelik ve güzellik olmalıdır. Risâle-i Nur okumalarımızda tevafuk ettiğimiz “sikke, hâtem ve turra” kavramları ile ilgili tefekkürlerimizi paylaşmak istiyoruz.

Sikke: Nereye ve kime âit olduğunun bilinmesi için konulan işaret, mühür. Sahibini gösteren damgadır. Hâtem: Mühür ve tescil. En son vurulan mühürdür. Turra: Mühür, padişah damgası, padişah imzası mânâlarını taşımaktadır.

SİKKE, HÂTEM, TURRA TEFEKKÜRLERİ

Kâinat sarayına Vâhid-i Ehad, taklidi mümkün olmayan ve direk sahibini gösteren mühürler ve sikkeler koymuştur. O halde o sikkeler Vâhid-i Ehadı göstermektedir. Yani öyle bir Zât ki hem sarayın bütün müştemilâtına tecelli etiği ve idâre ettiği ve cilveleri sarayın bütününde göründüğü gibi, o sarayın husûsî tezyinâtında da birlik tecellileri görünmekte ve Vâhidiyetinin şümûlü içersinde Ehadiyetinin de birlik tecellilerinin sikkeleri görünmektedir.

Her bir masnû üzerinde yani taklidi mümkün olmayan san’at eserleri üzerinde her şeyi halk eden Vâhid-i Ehadin hususî sikkeleri yani Ehadiyet mühürleri görünmekte ve o hususî sikkeleriyle Hâlık-ı Külli Şey her bir masnûda kendini tanıttırmakta ve bildirmektedir.

Her bir masnûun yüzündeki sikke ise her bir insanın alâmet-i fârikası ve Vâhidiyet içersinde Ehadiyet tecellisi olan simaların farklılığıdır. Yani her bir insanın siması, o masnûun yüzüne vurulan birlik sikkesi ve mührüdür ki o farklılık sikkesi yine Vâhidiyet sırrı içersinde Ehadiyet tecellisini göstermektedir. “Herbir masnûun yüzünde öyle bir sikke vardır ki, ancak herşeyi halk eden Hâlıka mahsustur….” Demek ki her masnûdaki sikkeler sadece her şeyi yaratan ve halk eden Vâhid-i Ehade hastır ve taklidi mümkün değildir. Bir çiçekteki veya bitkilerdeki san’at ve tezyinat o taklid edilmez sikkeler olarak o çiçeğin hâlıkına has sikkelerdir.
Bütün masnûdaki Kudret sikkesi aynı ise yine bu sikke taklid edilmez bir zatı göstermektedir. Hakîkâten Vâhid-i Ehad sikkesi bu noktada daha berrak görülmektedir. Bütün emsallerde ve o emsallerin yüzlerinde benzer ve aynı sikkeler Vâhid-i Ehade işaret etmektedir. Masnû, san’at eseri demektir. San’at eserinin en önemli özellikleri ise üstündeki san’at ve süslemelerdir. Tezyinat ve tasvirâttır. Bir kelebeğin üstündeki hususî süslemeler ve san’atlar Hâlık-ı Külli Şeye mahsus sikkelerdir.

Mahlûk, yaratılmış, yoktan var edilmiş olan mevcuttur. Her bir yaratılmış mahlûkun üstünde Sâni-i Külli Şeye has bir hâtem vardır. Hâtem, bir nevi mühür, en son tekâmül halin tescillenmesi ve tamamlanmasını gösterir.

Tabakat-ı mevcûdât, varlıkların tabakaları, dereceleri, gruplarıdır. Yani bütün var edilen ve yaratılan mevcûdâtın bütünüdür. İşte bu tabakat-ı mevcûdât üstünde, taklidi kabul edilmez bir turra vardır. Turra ise mühür, padişah damgası, padişah imzası mânâlarındadır.

Yaratılan her bir mahlûk “Hâlık-ı Külli Şey” tarafından öyle bir şekilde halk edilmektedir ki kemâl-i cemâl şeklinde en güzel şekliyle yaratılmakta ve üzerlerinde en son kemâlde bir hâtem ile mühürlenmekte ve tamamlanmaktadır. Yaratılan bütün mahlûkatta bu hâtem vardır ve o hâtem en mükemmel bir şekilde sahibini göstermektedir.

Yaratılan her bir mahlûk öyle san’atlı ve süslüdür ki o süsleri ve san’atları bir sikke olarak Hâlık-ı Külli şeyi göstermektedir.

Bütün mevcûdât tabakaları mahlûk ve masnûlardan meydana gelmektedir. Öyleyse onların heyet-i mecmuasında tezâhür eden sikkeler ve hâtemler ile birlikte öyle bir turra daha vardır ki tabakat-ı mevcûdât bütünüyle tek bir turra ile tescillemiş ve bütün kâinatın mutasarrıfı ve ezeli padişahı ünvânlarını ihsas eden turra-ı gaâ ile imzalanmış ve has bir mühür ile sadece ezelî padişah olan Hâlık-ı Külli Şeyin irâde, ilim ve kudretinin kâinatı kuşatan tecellisi gösterilmiştir.

Evet, her bir cüz’î mahlûk üstünde ehadiyetin sikkesi vardır. Ehadiyet, Allah’ın birliği demektir. Ancak bu birlik tecellisi çokluk içindeki birlik tecellisidir. Yani vâhidiyet içinde ehadiyettir. Bütün insanlarda yüz olması ve esas azalarda birlik olması ve bütün insanlara şâmil olması birliği gösterir. Bu şümûliyet birlik tecellisi Vâhidiyettir. Ancak her bir yüzde bulunan alâmet-i fârika olan sîmâların benzememesi ise o çokluk içinde yani vâhidiyet içinde yine bir birliği gösterir ki işte bu hususî birlik tecellisi de ehadiyettir. Ehadiyet daha net ve hususî ve berrak tevhid delilidir.İşte bu delilleri bize ihsas eden mühür sikke-i ehadiyettir.

Bu sikke-i ehadiyet yani alâmet-i fârika olan ve her bir mevcûdu ve mahlûku diğerlerinden ayıran özelikler bütün nevler, küller üzerinde ve bütün âlemde olduğu için artık bu şümûllülük daha büyük bir mühür gerektirir ki bu mühürler ve damgalar da hâtem-i vâhidiyet ve turra-i vahdet olarak bütün kâinattaki mevcûdata vurulmaktadır.

Temsilde hata olmaz sırrı ile bu mes’eleyi bir temsil ile anlamaya çalışalım. Şöyle ki: Aklıma hep nüfus(nefis) hüviyet cüzdanı gelmektedir. Dahâ iyi ifâde etmek için nüfus(nefis) cüzdanlarında bulunan imza, mühür ve soğuk damgayı düşünelim. Bu imza, mühür ve soğuk damgaların hepsi de devleti temsil ediyor. Düşünelim ki bir nüfus(nefis) cüzdanında sadece nüfus müdürünün imzası bulunsun. Bu cüzdan için bir delildir, ancak bu cüzdanda bir şeyler noksandır. Bu durum çok kesin delil olmayabilir. Bu cüzdan bir de nüfus müdürlüğü mührü ile tasdik edilsin. O zaman imza ile mühür birbirine kuvvet vermekte ve delil daha kuvvetlenmektedir. En son olarak da devlet adına bütün nüfus cüzdanlarına vurulan soğuk damga ile cüzdan artık şüphe götürmez bir sağlamlığa ve delile dayanmakta ve devleti dahâ kuvvetli, sağlam ve bürhanla temsil ve tasdik etmektedir.

SİKKE-İ KUDRET KELİMESİNİ İNCELEYELİM

Sikke-i Kudret, Allah’ın kudret mührüdür. Kudret ise Cenâb-ı Hakkın bütün kâinata hükmeden ezelî ve ebedî kudsî sıfatı, gücü ve kuvvetidir. Demek ki bir ağaç, Allah’ın sikke-i kudretini, kâinata hükmeden ezelî ve ebedî güç ve kuvveti ile hükmeden mührünü göstermektedir. Çünkü ağaç üzerinde taşıdığı bütün san’at ve sikkelerle yaratıcısını göstermektedir.

Hâtem-i rubûbiyet ise Cenab-ı Hakk`ın herşeyi terbiye ve idâre etmesini gösteren damga ve mührüdür. Ağaç mükemmel bir san’at ve tezyinat ile sikke-i kudreti gösterdiği gibi aynı zamanda da her bir yemiş, çiçek, dal, yaprak da terbiye edilerek Allah’ın Rubûbiyet damgasını ve mührünü göstermektedir. Çünkü bir yaprak diğer yaprağın güneş almasını engellemiyorsa orada o yaprakları terbiye eden ve mükemmel olarak ağacın dallarına takan iradeyi ancak hâtem-i rubûbiyet sıfatı ile anlayabiliriz.

Turra-i ulûhiyet ise Allah`ın hâkimiyeti ile kâinattaki her şeyi Kendisine ibâdet ve itâat ettirmesinin gösterdiği en büyük mührüdür. Bu noktada ise bir ağaç bütün cüzleri ve zerreleri ile Allah’ın ulûhiyetine boyun eğiyor ve lisân-ı mahsusu ile duâ ve zikir yaparak ulûhiyetin gereği olan ubûdiyeti yaparak turra-i ulûhiyet mührünün en şâmil ve büyük hakîkatini göstermektedir.

Sikke-i fıtrat, mesela elmanın yaratılışında yüzüne vurulan yaratılış mührüdür. Bir elmada bulunan sikke-i fıtrat bütün elmalarda, emsallerinde, nebâtâtta ve hâkezâ bütün arzın sâkinlerinde de vardır.

Hâtem-i hikmet, elmanın yaratılışındaki faydalar ve yararlardır. Bir kasd-ı mahsusla elmaya nimet yönüyle menfâatler koyulmuş ve hikmetle yaratılmış ve bu hikmet bütün elmalarda, emsallerinde ve zihayatlarda da vardır. O halde hâtem-i hikmet bütün sekene-i arza şâmildir.

Turra-i samediyet, Allah`ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösteren deliller, damgalardır. Allah Samed delilleri ve damgaları ile bir elmada tecellisini ve mührünü gösterdiği gibi bütün elmalarda, emsallerinde ve arzın bütününde de aynı turra-ı samediyetini göstermektedir.

Rahmeti gazabını aşmış olan Rabbimiz envâ-î çeşit nimetlere mühr-ü rahmetini koyarak kullarına sonsuz merhametini ve şefkatini göstermektedir.

Öyleyse bütün nimetler ve sekene-i arzdaki mahlûkât “sikke-i fıtrat ve hâtem-i hikmet ve turra-i samediyet ve mühr-ü rahmet ” tecellileri ile Mâlik-i Zülcelâli ve Hâlık-ı Zülcemâli bizlere fıtrat, hikmet, rahmet ve samediyetinin izdüşümleri ile göstermektedir.

EVET, HER BİR HAYAT SAHİBİ MAHLÛK KENDİSİ DÂHİ, BİRER SİKKE-İ TEVHİDDİR

Tevhid, Allah’ı birleme, Allah’ın bir olduğuna ve O’ndan başka İlâh olmadığına inanmadır. Sikke-i Tevhid de Allah’ın bir oluşunun delilleri ve mührüdür. Her hayat sahibi mahlûk kendi yüzünde Allah’ı bir olarak tanıtıcı san’at, cilve ve tezyinat ile tevhid hakikatini göstermekte ve parlak bir sikke-i tevhid olduğunu ilân etmektedir. Bütün zihayat mahlûklarda aynı tevhid mührü hâlıklarının bir oluşunun parlak delilleridir.

Yine aynı zihayat mahlûklar üzerinde birer Hâtem-i vahdet gözükmektedir. Vahdet, birliktir. Ancak bu birlik bütün mahlûkatı kuşatan birlik mühürleridir. İnsan ve hayvan mahlûklarda esas âzâlarda birer birlik görülmektedir. Mesela hem insanda hem de hayvanlarda baş vardır. Bu başta esas âzâlar olarak yüz, kaş, göz, burun, ağız, kulak hâkezâ âzâlar vardır. Bu âzâlar bütün insan ve hayvanlara şâmildir. İşte bu birlik, vahdet delilleridir. Yâni vâhidiyet delilleri. Vahdet umumî birlik delilleridir. Her bir delil ise insanı tevhide yani bir olan Allah’a götürmektedir. Delillerin umûmî birliği vahdeti göstermektedir.

Yine aynı zihayatlarda mühr-ü ehadiyet görülmektedir.Yukarıda değindiğimiz baş misalinde her bir insanın yüzünde dahâ net olarak müşâhede ettiğimiz husûsî özellikler bir imtiyaz olarak Rabbimiz tarafından yine kendi birliğini dahâ yakından ve net olarak görmemiz ve şâhit olmamız için simalarımızı farklı yaratmıştır. İşte simalarımızın alâmet-i fârikası birer mühr-ü ehadiyeti göstermektedir. Ehadiyet çok dahâ keskin ve sarsılmaz tevhid mühürleridir.

Her bir zîhayat üzerinde bir de turra-i samediyet vardır. Samediyet, herşeyin, Cenâb-ı Hakk’a muhtaç olduğu hâlde, Onun hiçbir şeye ihtiyacının olmamasıdır. Turra-i samediyet cilvesi ise kâinatta bütün hayat sahibi mahlûkatta açık olarak görülmektedir. Çünkü bütün mahlûkat özellikle insan, hayvan ve bitkiler her şeye muhtaçtır. Bütün ihtiyaçları ise umulmadık yerlerden karşılanmaktadır. Öyleyse onların Hâlıkı hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak her zîhayat nihayet derecede her şeye muhtaçtır. Bu ise çok parlak olarak görülmektedir. İşte bu hâl turra-i samediyete çok kuvvetli bir delildir.

Öyleyse daha çok zîhayat mahlûklar üzerinde sikket-i tevhid delilleri bir gül goncası gibi sarılı olarak tecelli etmektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*