Risale-i Nur’dan içtimâî-siyasî ölçüler

Risale-i Nur’un içtimâî/siyasî meslek ve meşrebinin, yani usûl, metot, sistem, hizmet ve hareket tarzının ana umdeleri şöyle sıralanabilir:

* Dine, imana, Kur’ân’a, millete hizmeti, “siyaset, iktidar, güç” yoluyla değil, iman endeksli yapmalı. Mü’min, bütün enerji, güç ve imkânlarını iman, ilim, ibadet, ahlâka yöneltmeli.

Zira, Kur’ân ve hadîslerde haber verilen, insanlığın en dehşetli olayı ve ahirzamanda ortaya çıkan, her tarafı kasıp kavuran “deccalizm, süfyanizm, zındıka ve ifsat komitelerinin” fitne ve tahribatları siyasetle değil, ancak imân ve Kur’ân nurlarıyla tamir edilebilir, mukabele edilebilir,1 etkili olunabilir.

Evet, Materyalist, yıkıcı felsefî akımlar, siyasetin hangi malzeme ve doneleriyle etkisizleştirilebilir ki?

Milletin temel hastalığı zaaf-ı diyanettir.

* Şeriatın yüzde doksan dokuzu ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü’l-emirlerimiz düşünmeli.2 Tıpkı, fırıncı, marangoz, doktor ve mühendislerin işlerini herkesin düşünmemesi gibi; siyâsî meseleleri de herkesin her an düşünmesi, takip etmesi, konuşması gerekmez.

* Bu zamanda, dine hizmette en önemli mesele, “imâna” çalışmaktır. Oysa siyasetle meşgul olan mütedeyyinler bile, imân hizmetini ikinci, üçüncü dereceye atar, atmak zorunda kalır.3 Halbuki, politikacılar da iman hizmetlerini herşeyin üstünde görmeli.4

* Mü’min siyaseti bir hizmet vasıtası olarak görmeli, hedef ve gaye değil. Din, nasihattan ibârettir. Siyaset ise, onu nasihatlikten çıkarır; âlet eder. Din siyasete değil, siyaset dine hizmet etmeli. Hakikat-i İslâmiye bütün siyâsetlerin üstündedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin.

* Şeytandan ve “fasık siyasetdaşını melek; dindar muhalifini şeytan görme” gibi dehşetli ve lânetlenmiş siyasî anlayıştan Allah’a sığınmak.

“Her vakit, husûsan bu zamanda ve bilhassa dalâletten gelen gaflet-i umûmiyede, siyaset ve felsefenin galebesinde, ve enaniyet ve hodfüruşluğun heyecanlı asrında büyük makamlar herşeyi kendine tabî ve basamak yapar. Hatta dünyevî makamlar için dahi mukaddesatını âlet eder. Manevî makamlar olsa, daha ziyade âlet eder. Umûmun nazarında kendini muhafaza etmek ve o makamlara kendini yakıştırmak için bazı kudsî hizmetlerini ve hakîkatleri basamak ve vesîle yapar. Nur mesleğinde, îman ve Kur’ân hizmeti, maddî ve manevî hiçbir makama basamak yapılamaz.”

* “Din adına ortaya çıkan”, “gayr-i meşrû”, idare ve asayişe zarar veren; 6 aklı dağıtıp mânevî bir divane, kalbi dağıtıp mânevî bir dinsiz; fikri dağıtıp mânevî bir ecnebî yapan;7 “zulme sebebiyet veren, tarafgir”, deccalizmin güdümündeki, “kalbleri bozan”,8 “dinde hissesi olmayan siyasîleri büyük vartalara atan”;9 “gaddar ve zalim propagandanın, aralarında hadsiz bir mesafe bulunan yalan ve doğruluğu birbirine karıştırdığı”,10 “menfaati esas tutan, canavar”,11 “fikri hezeyanlaştıran”,12 yalancı ve insanlığın maslahatına zıt,13 olan siyasetten fikren de, fiilen de kaçmalı. İşte Bediüzzaman, şeytandan ve bu çeşit siyasetten, kaçmak gerektiğini söyler.

* Din adına siyasete girilse ‘dini siyasete âlet etmeye mecbur kalma’ durumu ile karşı karşıya kalınacaktır. (Emirdağ Lâhikası, s. 386.) Bu da dine hücum edilmesine ve birçok siyasî rakibin din aleyhine dönmesine sebebiyet verecektir. Bu ise, azam-ı şerdir.

* Dindarlar iktidara geçmeye çalışmamalı; dine hizmet etmeli. (Çünkü, bugünkü siyaset, dindarlığı törpüler… Dindarlar, siyaseti, bugünkü kurallarıyla oynuyor! Siyaset oyunu, yalan, faiz, israf, makam mevki uğruna dostlarına vefasızlık, helâl-haram hassasiyetinin kaybolması şeklinde kurgulanmış. En takvalı siyasetçi bile, bunları uygulamak zorunda kalır.)

Ancak, toplumun bütün katmanları yüzde 60-70’i tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini, siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.14

“Yüzde altmış yetmiş tam mütedeyyin olmak” şartına ise, toplumu oluşturan bütün katmanlar dahildir. Yani, yalnızca rey değildir. Toplumu, devleti oluşturan bütün katmanlar buna dahildir. Yani, halkın yüzde 60-70’i, öğretmenlerin yüzde 60-70’i, üniversitelerin yüzde 60-70’i, hukukçuların yüzde 60-70’i, teknikçilerin yüzde 60-70’i, basının yüzde 60-70’i, askerlerin yüzde 60-70’i, sanayicilerin 60-70’i… vs.

Burada şu hususu vurgulayalım: Dindarlar, bürokrat olarak görev alabilirler. Ancak, iktidara talip bir siyasî oluşum olarak ortaya çıkmamalı.

İkinci husus: Siyaset; siyasî bir düşünce ve akım olarak sahaya çıkmak; parti kurmak ve siyaset kuruluşlarında fiilen yer almaktır. Yoksa, oy vermek ve zamanın müceddidinin ortaya koyduğu, içtimaî-siyasî hayata bakan prensipleri anlatmak siyaset ve siyasetçilik değildir. Öyle olsaydı, Risale-i Nur’da içtimâî-siyasî ölçüler verilmezdi…

* Din, mânevî değerler herkesin mukaddes malıdır; siyasetçiler dahil kimse tekeline alamaz. Herkes, istidat, kabiliyetine göre dini yaşayabilir, ona ayna olabilir, onun güzelliklerini aksettirebilir.15

* Siyasî tarafgirlikle başkaları asla dinsizlikle suçlanamaz. Muhaliflere “Dinsizsiniz” dese, onları tecavüze sevk etmektir. Din dahilde menfî surette istimal edilmez. 16 Taraftar olduğu siyasî teşekküldeki fâsık, günahkâr, hatalı insanları hoş görüp; muhalif partideki iyi, salih ve doğru insanları lekelememeli.17

* Kur’ân’ın elmas gibi hakikatları, siyaset propagandasıyla cam parçaları kıymetine indirilmemeli.18

* Allah için sevmenin ve Allah için buğz etmenin yerini,19 “siyaset için sevmek, siyaset için buğz” almamalı. Melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen ortak olmamalı.20

* Siyasette de âdil olmak mü’minin şiârı olmalı. Birisinin hatasıyla başkalarını suçlamamak, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez”21 Kur’ân adâletinin bir şartıdır. Aksi halde, “Gerçekten insan çok zâlim, çok câhildir”22 tehdid-i İlâhisine hedef olunur.

* Bu zamandaki siyasetin, kalbleri ifsat edip asabî ruhları azap içinde bıraktığını; selâmet-i kalb ve istirahat-ı ruh isteyen adamın, siyaseti bırakması gerektiğini bilmelidir.23

* Yalan propagandadan kaçmak: Propaganda da, gerçeklerin olduğu gibi anlatılması, söz kalabalığına gidilmemesi, 24 hissiyatın değil, fikrin esas alınması, 25 siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılığın değil, doğruluğun tercih edilmesi 26 gerekir.

* Siyasetçi, ekseriya tam müttakî, tam dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar müttakî olanlar da, siyasetçi olmazlar.27

Nasıl olunacak ki? Zalim propaganda, bugünkü siyasetin birinci malzemesidir ve yalancılığın ta kendisidir. Tam müttakî nasıl yalan söyleyecektir, alkol, faiz gibi İslâmın kesinlikle yasakladığı şeyleri nasıl müdafaa edecek veya yaygınlaşması için nasıl çalışacak veya imza atacaktır?

* Siyasetçi, politikacı ve baştakilerden çok fazla bir şey beklememek, yegâne ümitleri onlara bağlamamak, hizmetleri onlara endekslememek ve şöyle düşünmek lâzımdır: Allah baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine imân versin, yeter. O vakit kendi kendine iş düzelir.28

* Siyasete, kendi adına girmek. “..bazı kardeşler, Nurlar namına değil, belki kendi şahısları namına girebilir.”29

* Siyaseti dine dost ve âlet yapmalıdır.30

* Siyaset dünyasındaki müfsitlere aldanmamak, her sözü, hareketi mihenge, ölçüye vurmak: “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez, daima sûret-i haktan görünür, yâhut bâtılı hak görür… Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Çok silik söz ticarette geziyor… Her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.”31

* Daima müsbet hareket etmek; menfîye, olumsuza, negatife, radikalliğe, şiddete, kuvvete, cebre başvurmamak. Zira, “siyasal” anlayışa dayanan hiçbir hareket başarılı olamaz. İslâm tarihi boyunca da olamadığını nazara almak, siyasî öngörünün gereğidir.

* Bediüzzaman, siyasî partilere şahıs odaklı değil, fikir odaklı yaklaşır. Bediüzzaman’a göre yanlış fikre ve siyasî düşünceye hizmet eden iyi insan bilmeyerek kötülüklere ve şerlere sebep olabileceği gibi, doğru fikre ve siyasî düşünceye hizmet eden kusurlu bir adam da sonuçta çok iyi hizmetlere ve hayırlara sebep olabilir. Bediüzzaman bu düşüncesini “Çok iyiler var iyilik zannı ile fenalık ediyorlar”32 diye açıklar.

* Hürriyet, imanın özelliğidir. Risale-i Nur’un, siyaset dairesine bakan meslek ve meşreplerinden birisi hürriyetçilere / demokratlara mânen ve maddeten yardımcı,33 müttefik,34 ve bir dayanak noktası olmaktır.35 Dolayısıyla Ahrarları / hürriyetçileri, demokratları Kur’ân menfaatine desteklemek, imanın özelliğinin siyasete bir yansımasıdır.

* Günümüz siyasetinin felsefesi maddî çıkardır. Bunun için her şeyi mübah görür. Halbuki, müceddidî siyaset anlayışı, prensiplere, misyona, dâvâya, hak ve hürriyetlere dayanan bir siyaset anlayışını öngörür.

* Ankara siyaseti Bediüzzaman’a 300 altın maaşı (bugünkü rakamlarla 150.000 lirayı aşıyor), milletvekilliğini, Şark genel vaizliğini, Said Halim Paşa köşkünü (büyük koruluğuyla birlikte) teklif eder. O, hepsini reddedip elinin tersiyle iter. Çünkü, ahirzamanda gelmesi haber verilen dehşetli şahısları orada görür.36 “Dünyevî, nefsî, indî, hissî ölçüler” yanıltıcıdır. Dünyevî makamlar ve rütbeler de kabir kapısına kadardır. Şu halde, içtimâî ve siyasî hayatla ilgili haritamızı müceddidî çizgi, strateji belirlemelidir.

DİPNOTLAR:

1- Tarihçe-i Hayat, s. 131.
2- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 28.
3- Kastamonu Lâhikası, s. 80, 81, 139.
4- A.g.e. s. 190.
6-Hizmet Rehberi, s. 86.;
7-Şuâlar, s. 306.;
8-Kastamonu Lâhikası, s. 34.;
9-Emirdağ Lâhikası-2, s. 177.;
10-Age, 51-52.;
11-Hutbe-i Şâmiye, s. 78.;
12-Emirdağ Lâhikâsı-1, s. 204.;
13-Sikke-i Tasdik-i Gaybî, 6.;
14-Emirdağ Lahikası, s. 386.
15- Şuâlar, s. 405.
16- Emirdağ Lâhikası, 67.
17- Hutbe-i Şâmiye, s. 52.
18-Mektûbat, s. 53.
19- Buharî, Îmân: 1.
20-Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 169.
21- Kur’ân, En’âm, 164; İsrâ, 15; Fâtır, 18; Zümer, 7.
22- A.g.e., Ahzâb 72.
23- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 185.
24- Sünûhat, s. 17.
25- Muhâkemât, s. 77.
26- Sözler, s. 466-452.
27-Emirdağ Lâhikası-I, s. 57.
28- Emirdağ Lâhikası-2: 145.
29- Emirdağ Lâhikası, s. 140.
30- Emirdağ Lâhikası-2: 145.
31- Münâzarât, s. 49.
32- Münâzarât, 51.
33- Beyanat ve Tenvirler, s. 200.
34- Age, s. 201.
35- Emirdağ Lâhikası, s. 271.
36-Tarihçe-i Hayat , s. 131.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*