Risale-i Nurların basımında tehlikeli tekelleşme

Risale-i Nur eserlerinin basımını devlet tekeline alacak kanun tasarısı ile ilgili siyasîlerin ve hukukçuların tepkisi devam ediyor. Devlet tekelinin tehlikesine dikkat çekiliyor.

İDRİS BAL: CEMAATLERE BASKI MI YAPILIYOR?

Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal, TBMM Başkanlığına sunduğu ve Başbakan Erdoğan’ın cevaplandırmasını istediği yazılı soru önergesinde, “Risale-i Nur eserlerinin basımını devlet tekeline alarak, Yeni Asya kolu başta olmak üzere, Nurcu grupları baskı altına almaya çalışıyor musunuz?” diye sordu.

RİSALELERE DEVLET TEKELİ KABUL EDİLEMEZ

Hukukçu Safa Mürsel de, Risale-i Nurların basımıyla ilgili kanunî düzenlemenin tehlikesine dikkati çekerek, “Risalelerin neşrini günlük kaygılarla kanuna bağla-manın, bugün için çözüm gibi görünse bile, başka bir zamanda da aynı kanun bahane edilerek, pekalâ bir engelleme aracına dönüşebileceğini” söyledi.

Risale-i Nur′u korumanın yolu kanun değil

Hukukçu-Yazar Safa Mürsel, Risale-i Nurların devlet tekeline alınmasının tehlikelerine dikkati çekti. Mürsel, “Risale-i Nur  hareketi, sivil toplum özelliği galip bir iman hizmetidir. Risalelerin neşrini günlük kaygılarla kanuna bağlamak, bugün için çözüm gibi görünse de, o kanun, başka bir zaman pekala bir engelleme aracına dönüşebilir” dedi. Safa Mürsel, son günlerde gündemde yer alana torba yasaya sokuşturulacak bir madde ile Risale-i Nurlarn kamulaştırılması tehlikesine ilişkin Yeni Asya’ya açıklamalarda bulundu. Açıklamasında, Risale-i Nur hareketinin, sivil toplum özelliği galip bir iman hizmeti olduğunu vurgulayan Mürsel, Risalelerin orijinalliğini korumanın yolunun kanuna sığınmak olmadığını belirtti. Mürsel, böyle bir işin özel hükme ihtiyacı olmadığını ifade ederek, kanunun hiç beklenmedik sonuçlar doğrurabileceğine dikkat çekti. Mürsel, Risale-i Nur basım ve neşir meselesinin “kanun ve devlet” karıştırılmadan Nur Cemaatleri içerisinde çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Kanun, engelleme aracına dönüşebilir

Geçmişte, dinî eser yayımlamanın bir cesaret işi olduğunu belirten Mürsel, son 90 yılda, özellikle Risale-i Nurları yayınlamanın çok daha büyük bir cesaret işi olduğunu savundu. Son günlerde yaşanan “bandrol-varis-torba yasa-tekelleştirme” kavramları ışığında açıklamalarda bulunan Mürsel, Risale-i Nur Külliyatı’nın, dijital ortamda, hızla, hem de ücretsiz olarak dünya insanı ile buluştuğunu, Müellifinin ifadesiyle ‘sahiplerini bulduğunu’ ifade etti. Böyle imkanların olduğu bir zamanda, aslına sadık bir yayının, kanun hükmüyle tesis etmenin mümkün olmadığını savunan Mürsel, “Ne zaman, nerede, ne gibi sürprizleriyle karşılaşacağımızı ve ne getirdiğini bilmediğimiz bir düzenlemeyi çözüm gibi görüyoruz” diye konuştu. Mürsel, şunları kaydetti: “Risalelerin neşrini  günlük kaygılarla kanuna bağlamak, bugün için çözüm gibi görünse de, o kanun, başka bir zaman pekala bir engelleme aracına dönüşebilir. Yaşadığımız süreç hiç tekin değil. Meslek ve meşrep farklılıklarının bile kolayca sorun olabileceği göz ardı edilmemelidir. Kanunî koruma süresinin dolmasına daha on altı sene bulunan  risaleler için, koruma süresini kaldırmanın mantığını anlamak kolay değildir. Hukuken yetmiş yıllık koruma süresi devam ederken bile orijinal metinlere müdahale eden  tartışmalı bir çok risale yayınlanabilirken, koruma süresini kaldırmak son derece sakıncalıdır.”

Neşir meselesini Nurcular halletmeli

Risale-i Nurların devlet tarafından kanun yoluyla koruma altına alınmaya çalışılmasının sakıncalarını aktaran Mürsel, yazısında bu meselenin müsbet bir şekilde halledelmesi için çözüm teklifleri de sundu. Mürsel şunları kaydetti: “Risalelerin orijinalliğini korumanın yolu kanuna sığınmak değildir. Mevcut kanunlar yeterlidir. Bu işin özel bir hükme ihtiyacı yok. Kanun, hiç beklenmedik ve arzu edilmedik sonuçları önümüze koyabilir. Onun içindir ki, tekrar ediyorum, çözüm içeride aranmalıdır. En sağlıklı yol da budur. Şöyle ki; Öncelikle müellifin kanunî mirasçıları çözümün bir unsurudur. Bu konu bu güne kadar aşılamadı ve hukuken aşılması da mümkün değildir. Kanunî mirasçılar,  hukuken yok farz edilemezler. Hukuken, onların  da dahil  olacağı protokol mahiyetinde bir düzenleme yapılmak gerekiyor. Kanunî mirasçıların böyle bir düzenlemeye açık ve taraftar oldukları anlaşılıyor.”

Çözümü Nur Cemaatleri bulacak

“Kanun maddelerinin, lastikli uygulamalarından çok çekmiş bir hareketin, risalelerin neşri konusunda, çözümü, dışarıda değil kendi içinde araması gerekir” diye konuşan Mürsel, Eski TCK: 163. maddesinin, din ve vicdan hürriyetini kullanılamaz hale getiren siyasî maksatlı uygulamalarının, Bediüzzaman’ın mahkeme müdafaalarında nasıl eleştirdiğini hatırlattı. Risaleleri neşreden onlarca yayınevinin, öncelikli maksadının,  bu eserlerdeki imanî mesajları muhtaçlara ulaştırma çabası olduğu kabul edilmesi gerektiğini vurgulayan Mürsel, risaleleri daha anlaşılır kılmak için, esas metinleri gölgeleyecek şekilde ifratlara gidilmemesi gerektiğinin de altını çizen Mürsel, Risalelerin neşrinde bu tür infiradî tasarruflara meydan vermeyecek bir tedbir ve disipline ihtiyaç olduğunu kaydetti. Risaleler üzerinde herkes kendi imzasıyla istediği çalışmayı yapabilir” diyen Mürsel, “Fakat, Risaleleri anlaşılır kılıyoruz, diye her önüne gelen istediği gibi düzenleme yaparak otantik metinleri gölgelememelidir” uyarısında bulundu.

Hak sahipliği davası sürüncemede kalır

Bizzat müellifin, risaleleri neşirle vazifelendirdiği isimlerden halen hayatta olanlar çözümün diğer kutbudur. Bu isimler hakkında, risalelerde geçen “vasiyet” beyanları, mevcut meri hukuka göre, şekil şartını tam taşımadığından, birkaç defa yargılama konusu oldu ise de, vasiyet edilenler lehine olumlu sonuç alınamadı. Yanılmıyorsam, 1960’lı ve 1990’lı yıllarda çıkan bazı kararlar, derecattan geçtiği için kesin hüküm haline geldi. Değiştirilmeleri için farklı  içtihatlar yapılmasına ihtiyaç vardır. Mevzuata göre bu da mümkün değildir. Risalelerin orijinalliğini koruma amacıyla, Müellifin, eserlerinde  “vasiyet” ettiği isimler,  kanunî mirasçılarla ortak hareket ederek, protokolün kurucu unsurlarından birisi olmaları halinde, bandrol konusu dahil bir çok mesele esasa bağlanır ve çözülebilir. Böylece müellifin “vasiyetindeki” arzu ve iradesi, hukukî alana taşınmış ve hukuken geçerlilik kazanmış olur.

Basımda orijinal eserler esas alınmalı

Yukarıdaki  iki grupta adı geçenlerin bir araya gelerek düzenleyecekleri bir protokolde, sadece müellifin tashihinden geçmiş nüshalar esas alınmak şartıyla risalelerin herkesçe basılabileceğini öngörülmelidir. Sadece ayet ve hadis mealleri ile kitabın sonuna lügat gibi kolaylıklar ön görülebilir. Bir diğer alternatif,  Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı İşârât-ül İ’caz isimli   eserin tahkikli basım şekli de öngörülecek formatlardan birisi olabilir. Fakat, büyük ölçüde, akademik özellikli görünen bu format,  Diyanet İşleri Başkanlığına ait olmalı ve Diyanet de bu formatta neşre devam edilmelidir.

Ortak protokol hazırlanmalı

Bu protokol, kanunî mirasçılar ile  müellifçe tayin edilen varislerin  ortak imzalarıyla tekemmül eder. Risale yayınlamak isteyen her yayıncının  bu protokolu imzalaması halinde, hak sahipleri ile yayıncılar arasında bir telif sözleşmesi kurulmuş olur. Bu protokolde öngörülen şartları kabul ederek imzalayan  her yayıncı, Kültür Bakanlığına (Yayfet) giderek bandrolünü alır ve basımını yapar. Bu sözleşmeden doğan yükümlülükleri, öngörüldüğü şekilde yerine getirdiğinde basma hakkını muhafaza eder. Sadece bir protokol taslağı olarak öngördüğüm  yukarıdaki hususlara, gerekli görülen ekleme ve çıkarmalar elbette yapılabilir. Bu taslağı öngörmedeki maksadım, konunun bir kanuna muhtaç olmadığını göstermek içindir. Çare içeride aranmalıdır, derken de bunu kastediyorum.

Müellifin, maksadı dikkate alınmalı

Torba kanuna konacak hükümde, kanuni mirasçılara hak tanınırken, risalelerde “vasiyet” edilen “naşirlere” herhangi bir hak tanınmamaktadır.  Halbuki müellifin neşriyattaki temel tercihi, vasiyet ettiği isimlerin neşriyata vaziyet etmesidir. Bu maksadı bertaraf eden bir kanuni düzenleme, müellifin vasiyetine uymadığı  gibi, naşirleri devre dışına çıkarmaktadır. Onun içindir ki, kanuni mirasçılarla “naşirlerin şahs-ı manevisinin” kendi aralarında çözüm üretmesi, hem bir zarurettir, hem de  müellifin, maksadını dikkate almanın gereğidir.”

Cemaatlere baskı mı yapılıyor?

Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Risale-i Nurları devlet tekeline alarak Nurcu Grupları baskı altına almaya çalışıyor musunuz?” diye sordu. Erdoğan’ın kendi cemaatini oluşturmaya çalıştığını söyleyen Bal, TÜRGEV’in bu cemaat için para topladığı iddialarına cevap verilmesini istedi. Bal, TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde Erdoğan’ın yeni bir cemaat yapılanmasına doğru gittiğini belirtti. Önergede 11 soruya yer veren Bal, Başbakanın bu soruları cevap vermesini istedi. Bağımsız Milletvekili İdris Bal, geçen hafta Yeni Asya’ya konuşarak AKP hükümetinin, Risale-i Nurların basım işinin devlet tekeline alınarak belli cemaatler üzerinde baskı kurulmak istediğini belirtmişti. Bal, “Hükümet belli cemaatleri belli fırsatlar vererek etki altına almaya ve yönlendirmeye çalışırken, belli cemaatleri de cezalandırmak ve hizaya sokmak istiyor. Bunun için de Risale-i Nur’un basım hakkı konusunu kullanıyor” diye konuşmuştu. Bal bu iddialarını meclis gündemine taşıyarak Başbakan Erdoğan’ın cevaplaması için soru önergesi verdi. Önergede 11 soruya yer veren Bal, “Risale-i Nur eserlerinin basımını devlet tekeline alarak Yeni Asya kolu başta olmak üzere Nurcu grupları baskı altına almaya çalışıyor musunuz?” diye sordu.

Bal, önergede şu sorulara yer verdi:

Kendinizi İslam dünyasının lideri hatta ‘Halife’ olarak gördüğünüz, dini cemaatlerin önde gelen isimlerinden size biat etmelerini istediğiniz doğru mudur? Biat eden cemaatleri, çeşitli kamu imkânlarını kullanarak ödüllendirdiğiniz, biat etmeyenleri ise devletin gücünü kullanarak cezalandırdığınız doğru mudur? Yakın arkadaşınız olduğu kamuoyunca bilinen Ahmet Ergün’ün Yönetim Kurulu Başkanı, oğlunuz, kızınız, gelininiz ve damadınızın yönetim kurulu üyeleri olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) aracılığı ile kendi güdümünüzde yeni bir dini cemaat kurmaya çalışıyor musunuz? Bakanlıklar ve belediyelerden ihale alan işadamlarına, TÜRGEV’e bağışta yapmaları telkininde bulunuyor musunuz? Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) teşkilatına, 15 Ocak 2014’te verilen ‘Bütün dinî grupların izlenmesi talimatı’ sizin talimatınızın gereği midir? Risale-i Nur eserlerinin basımını devlet tekeline alarak Yeni Asya kolu başta olmak üzere Nurcu grupları baskı altına almaya çalışıyor musunuz? İsmailağa cemaatinin önderi Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi’nin, Çeçenistan’a yapacağı ziyaretin engellenmesi konusunda bir dâhliniz var mı?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*