Risale-i Nur’u engelleme kurulu

Üç ayı aşkın bir süredir Risale-i Nur eserlerinin basılması, ‘bandrol’ engeli sebebiyle mümkün olmuyor. Eserlerin yeni baskıların için ‘bandrol verilmeme’ye başladığının ortaya çıktığı ilk günden itibaren Yeni Asya bu uygulamaya itiraz etti. Böyle bir adımın neticesinin iyi olmayacağını anlatmaya çalıştı…

Çalıştı, ama maalesef dinleyen olmadı. Aksine, “Telâşa gerek yok. 10 ya da 15 gün içinde bu mesele çözülecek. Orjinaline uygun olmak üzere eserleri basmak isteyen eskiden olduğu gibi Risale-i Nur Külliyatını basabilecek” denildi.

Bu sözlerin sarf edildiği günlerin üzerinden 3 ayı aşkın bir süre geçti. Evet, 15 gün değil, neredeyse 99 gündür ‘bandrol’ verilmiyor ve neticede Risale-i Nur’lar fiilen basılamıyor. Şu anda satılanlar, ‘yasak’ başlamadan önce basılan eserlerdir…

“Bandrol da neymiş, şart mıymış?” diye düşünenler olabilir. Evet, [ayrıntılar bir yana] Türkiye’de bir kitabın basılıp satılabilmesi için Kültür Bakanlığı’ndan ‘bandrol’ alınması gerekir. Kitapların üzerine yapıştırılan bu ‘etiket’ bir bakıma ‘yayın izni’ anlamına geliyor. Gerekçesi de, “fikir ve sanat eserlerinin izinsiz çoğaltılmalarının ve taklit edilmelerinin önlenmesi” şeklinde ifadesini bulmuş. Dolayısıyla Risale-i Nur eserlerinden herhangi birini yayınlamak isteyen yayınevleri de ‘bandrol’ almak mecburiyetinde.

Bakınız, “Bandrol tartışması” ile başlayan mesele, gelip nereye dayandı? 6 Temmuz 2014 Pazar günü akşam saatlerinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen bir kanun maddesiyle Risale-i Nur eserlerinin kim ya da kimler tarafından basılacağına “Bakanlar Kurulu” karar verecekmiş… Gerekçe de çok masum: “Kamuya mal etmek.”

“Torba yasa”ya ilâve edilen kanun maddesini savunan iktidar partisine mensup bir milletvekili, “(Risale-i Nur’ların) 3-4 aydır bandrol verilmediği için basımı yapılamıyor” da demiş! (AA, 6 Temmuz 2014) Hem kendileri ‘bandrol’ vermiyor, hem de bunu gerekçe yapıp Risale-i Nur’u inhisar altına almaya çalışıyorlar.

“Bandrol” adımı atıldığı ilk günlerde, “Bu hususta şikâyetler geldi, düzenleme yapacağız” denilmişti. Duyanlar da “Bak, milletin taleplerini nasıl da dikkate alıyorlar” diyecek. El insaf yani. Bu millet yıllardan beri “Yeni bir anayasa yapın” diyor. Niçin bu talepleri dikkate almıyorsunuz da Risale-i Nur’u devletin tekeline vermek anlamına gelecek bir uygulamaya imza atıyorsunuz?

Umumî anlamda Nur Talebelerinin böyle bir talebi olmamıştır. Bu adımlar iyi niyetle atılıyor olsa, bir yandan kitapların yayınlanması devam eder, bandol engeli çıkarılmaz ve bu arada yapılmak istenen düzenlemeler de açık ve şeffaf bir şekilde sürdürülürdü. Yangından mal kaçırırcasına yapılacak bir düzenleme ile bu işler olmaz.

Dikkat çekici bir hal: Geçen gün bir ahbabımız, camideki yaz Kur’ân kursuna gelen çocuklara kitap dağıtmak için talepte bulundu. Bir ehl-i himmet ağabeyimiz ücretini karşıladı ve belli bir miktar kitap bu niyetle verilen adrese gönderildi. Kitapları teslim alan ahbabımız, “Kitaplar geldi, ama koliden ‘(Risale-i Nur’dan) Küçük Sözler’ çıkmadı diye sordu. Biz de, “Bandrol alınamadığı için o kitabın yeni baskısı yapılamıyor. Elde kitap kalmadı. Duâ edin de bu engel kalksın” dedik.

Ne cevap verdi dersiniz? “Düzelecekmiş. [Kitapların devlet tekeline alınması uygulaması] Fransa’da da benzer uygulama varmış” demez mi! Mübarek ahbabım! Biz fiilî bir durumdan bahsediyoruz, siz mevhum bir gerekçeden! Burası Fransa değil, Türkiye!

Bandrol ve dolayısıyla Risale-i Nur eserlerinin ‘inhisar altına alınması’nı savunan bir başka ‘ahbap’ da, “(Diyanet’de var olan) Kur’ân İnceleme Heyeti’ gibi ‘Risale-i Nurları İnceleme Heyeti’ kurulacağından bahsediyor. Böyle bir heyetin, “Risale-i Nur’u Engelleme Heyeti”ne dönüşme ihtimali olmaz mı?

Kişilere muhabbetlerinden dolayı yanlışları bu ölçüde savunanlar olduktan sonra daha çok badireler atlatırız. Dünyanın bin bir hali vardır. “Bakanlar Kurulu” hep böyle mi devam edecek? Meselâ, 45 yıl sonraki “Bakanlar Kurulu” başka türlü karar verse (ki, mümkündür) bunun vebali nasıl ödenir?

İkaz vazifemizi tekraren yapıyor ve “Risale-i Nurları devletin tekeline vermeyin” diyoruz. Bununla birlikte ‘endişe’ de etmiyoruz. Çünkü bu eserlerin müellifinin ifadesiyle Risale-i Nur’lar Kur’ân’ın malıdır. “Kur’ân’ın malı” inhisar altına alınabilir mi? Niyet edenlerin vay haline…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*