Risale-i Nur’u kalplerine yazdılar…

Kafkaslar, İslâmın bahadır evlâtları…” sözleriyle tasvir ediyor Bediüzzaman Hazretleri onların yaşadığı coğrafyayı.

Onları dinlemek için çevirmene gerek yok. Zira hepsi de Azerî Türklerinden. Türkçe’yi Azerilere has şive ile öyle güzel konuşuyorlar ki, kimi zaman tebessüm, kimi zaman şaşkınlıkla dinliyorsunuz.

İşte Zerrin, Saidenur ve Nakiye’nin Risale-i Nur’u tanıma hikâyeleri…

“NURLARI KALBİME YAZDIM…”

Zerrin, Risâle-i Nur’a sımsıkı bağlı bir Azeri Hanım… Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelin olarak gelmiş. Risâle-i Nur’u tanıma hikâyesini anlatıyor.

Ülkesinde Risâle-i Nur’u ilk tanıyan hanımlardan biri. 1993’de ülkesine gelen Nur Talebesi Ağabeyler Risâleleri okuduklarında, çok sevmişler ve sımsıkı sarılmışlar Nur hakikatlerine.

“Stalin Komünizm ile hepimizi zehirlemişti” diyor Zerrin Hanım. “Dünya ilimlerini yıllarca okuduk okullarda. Hiçbirini kabullenemedim. Risâle-i Nur’u kabul ettim. Üniversitede felsefeyi ezberliyordum. Sınavdan çıkıp da işim bitince bütün bilgiler silinip gidiyordu. Risâle-i Nur’u tanıyınca kalbime yazdım, mümkün mü unutmak, söküp almak?” sözleriyle anlatıyor duygularını.

İKTİSAT RİSÂLESİ, HANIMLAR REHBERİ

“Risâle-i Nur’u tanıyalı yirmi sene oldu. Ondan başka hiçbir eser imanımı kurtaramazdı. Üniversitede Maliye Bölümünü okudum. İktisat derslerimizde anlatılan felsefe ilimleri zihnimi karıştırmıştı. Kaynakların sınırlı olması, nüfusun artışı, açlık tehlikesi, alınması gereken tedbirler… Bütün bunlar beni tatmin etmedi. Risâle-i Nur Külliyatı’nda ilk okuduğum eser İktisat Risâlesi’ydi. Hemen okuyup bitirmiştim. Anlatılan hakikatler zihnimi temizlemişti. Ardından Hanımlar Rehberi kitabını kanasıya içer gibi okumuştum. Hanımlar Rehberi’nin ilk sayfasını okurken başımı örttüm. Bunun için de kimseden izin almadım, sormadım. Kısa zamanda inkişaf edip, başka arkadaşlarıma da yardımcı oldum.”

“BİR SAATTE LÂTİN ALFABESİNİ ÇÖZDÜM”

“Azerbaycan’da okullarda Kril Alfabesi öğretilir. Lâtin Alfabesine İngilizce derslerinden aşinayız. Risâle-i Nur eserleri elime geçtiğinde Lâtin Alfabesini bir saatte söktüm. Nur kitaplarını okumaya başladım. Babam ‘Bu kız Lâtin Alfabesini bilmezdi. Bu kitapları nasıl okuyabiliyor? Kim öğretti?’ diyerek çok şaşırdı. Aileme de Nur hakikatlerini okudum. Kardeşlerim Risâle-i Nur’un yolunda gidiyorlar. Onlara örnek olarak önden gitmem lâzım. Yolundan gitmezsem sevmiyorum anlamına gelir. Çok baskılar yapıldı, ama umurumda bile olmadı…”

“HERGÜN BİRAZ RİSÂLE OKUMAK İYİ GELİR”

Bu sözler de Zerrin Hanımın arkadaşı Saide Nur’a ait.

“Hanımlar Rehberi’ni her gün biraz okuyan aile problemi çekmez. Hizmette hergün biraz Risâle okuyan düsturdan şaşmaz” diyor.

O da Türkiye’ye gelin olarak gelen Azerî hanımlardan biri.

“Risâle-i Nur benim virdim. İhlâs, Uhuvvet, İktisad Risâleleri’ni ve Meyve Risâlesi’nin 4. Meselesini hergün aksatmadan vird gibi okurum. Dilimden, elimden eksik etmem” diyor.

NAZİK TEYZE…

Saidenur, Azerbaycan’da bıraktığı annesini anlatıyor. Nazik Teyze de aynen kızı gibi ilginç bir hanım. Onu dinlerken zihnimde çocukken okuduğum masallardaki yaşlı teyzeler canlanıyor. Gülümsüyorum.

Annesi Nazik Teyze Risâleleri tanıdığında o kadar sever ki bu eserleri, yanından eksik etmez. Bahçede oturup da Risâle okuduğu zamanlarda, tavuklar arkalarına taktıkları yavrularıyla birlikte koşarak yanına gelirler ve dinlerler okunanları. Özellikle Mercan ismini verdiği tavuğu adeta sarsılmaz ders arkadaşıdır. Nazik Teyzeyi elinde kitapla görür görmez nerede olursa olsun koşarak yanına gelir. Ders bitip de, Nazik Teyze kitabı kapattığında uzaklaşır.

Annesini özlediği her hâlinden belli olan Saide Nur, gülümseyerek anlatıyor bunları. Onu dinlerken “Risâle-i Nur’un ne ilginç, ne hoş talebeleri var!” diye düşünmeden edemiyorum.

NAKİYE HANIM: “İSLÂM, EN GÜZEL TÜRKİYE’DE YAŞANIYOR”

Nakiye Hanım, coğrafya üzerine eğitim almış bir akademisyen. Kendisiyle Türkiye’ye kısa süreliğine geldiğinde kalabalık bir ortamda tanışıyoruz. Bizlere heyecanla İslâmın cihanşümul bir din olduğunu eğitim hayatından örneklerle aktarıyor.

Nakiye Hanım Üstadın “Evleri bir medrese-i Nuriye olsun!” öğüdü gereğince Azerbaycan’daki evini hem din, hem fen ilimlerinin öğretildiği bir medrese gibi kullandığını anlatıyor. Talebeleri ile samimî, sıkı bir dostluğu var.

Alman siyasetçi ve düşünür Prens Bismarck’ın Kur’ân ve İslâm üzerine sözlerini aktarıyor. Hıristiyanlığın “çarmıha gerilme” üzerine kurulu sisteminin bugün Hıristiyan gençler üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını anlatıyor. Bilimin artık İslâmın 14 asır önce haber verdiği hakikatleri keşfettiğini söylüyor.

CERN deneyinin kâinatın yaradılışı ve Allah’a iman noktasında çok önemli bir bilimsel adım olduğunu belirtiyor.

Rusya’da özellikle kadınlar arasında İslâmın hızla yayıldığını öğreniyoruz ondan. Seviniyoruz…

Şeytânî komitelerin Müslümanlar arasında ihtilâflar çıkararak iş gördüklerini anlatıyor. “Belki siz farkında değilsiniz, ama İslâm dini en güzel Türkiye’de yaşanıyor. Zaman bir kez daha gösteriyor ki ‘İnsan dinsiz kalamaz. İslâm cihanşümuldur’” diyor.

Hep birlikte Bediüzzaman Hazretlerinin şu tesbitini birbirimize hatırlatıyoruz:

“Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbî olabilir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 311)
(Bizim Aile, Mart-2013 sayısından alınmıştır)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*