Risale-i Nur’u, telif edildiği mekânlarda okuduk

Geçtiğimiz hafta sonu Burdur Yeni Asya okurları Çamdağı ve Barla gezisi düzenledi.

Gezimiz sabah saat 8.30’da vakıf yurdu önünden bir otobüs ve bir minibüs ile başladı. Köprübaşı ve Toki konutları mevkiinden yolcularını alan araçlarımız, Isparta yolundan Çamdağı’na ulaştığında saat 11.30’u gösteriyordu. Havanın güneşli olması, ağaçların yeşilliğini ve bahar çiçeklerinin güzelliğini daha iyi yansıtıyordu.

Çamdağı’na vardığımızda, önce kesilen ağaçların hüznünü hissetmemize rağmen yıllar önce dikilen fidanların ağaç olduğunu görmek hüznümüzü bir nebze olsun unutturuyordu. Zira orada iki ağaç kesilmesine rağmen ülkemizin her köşesinde ve hatta dünyanın her yerinde binlerce fidanın yeşerip ağaç olduğunu ve çevresine hizmet verdiğini ve Üstadına vefa borcunu ödeyip teşekkür etmek için akın akın Çamdağı’na geldiğini müşahede ediyorduk!

Zirvedeki seyir tepesinde kısa bir mola ve etrafı izledikten sonra Burdur’da hizmetin ilk hamilerinden olan ve halen de devam eden Sabahattin Hocamız ilk defa buraya gelenler için kısa bir bilgilendirme açıklaması ve ardından kısa bir ders yaptı. Hizmetin önde gelenlerini hayır duâ ile yâd ederek cemaat olmanın önemini ve istikameti muhafaza için şahs-ı manevinin ehemmiyetini vurgulayan bir mektuptan pasajlar okuyarak hizmetin gelişim sürecini özetledi. Burada da gördük ki her bir ağacın altında öbek öbek toplanan misafirler derslerini icra ediyordu. Adeta dağ insan olmuş, Üstadın lisanından kâinatı ve kâinattaki Allah’ın âyetlerini okuyordu. Hem zirveye giderken, hem de zirveden dönerken yolda karşılaştığımız araçlar ve içlerindeki gönül dostları Üstadlarına olan vefa borçlarını ödemek ve yeşillikler arasında tefekkür ibadetini ifa etmek için birbiri ardına gelip gidiyorlardı.

Temiz dağ havası ve bol oksijen, metabolizmayı hızlandırdığı için insanı çabuk acıktırıyor. Gezi olur da piknik-mangal olmaz mı? Çamdağı’ndan dönüş yolunda Eğirdir Gölü′nün kenarındaki söğüt ve çınar ağaçları altında piknik ve mangal faslımızı da yaptık. Şükürler olsun, cemaatimizde her işten anlayan uzmanlarımız var. Özellikle Necdet ve Mustafa Ağabeylerimiz mangal uzmanı olduğunu ve köftelerin nasıl pişirilmesi gerektiğini, kokorecin nasıl bu kadar lezzetli olabileceğini uygulamalı olarak gösterdiler. Üzerine irmik helvasını da yedikten sonra öğle namazını ifa için gazetemizin Barla’daki sosyal tesislerine geldik. Namazdan sonraki ders ve çay, yorgunluğumuzu çok çabuk giderdi.

Buradan sonra Cennet Bahçesine geldik, adeta cennete girer gibi yeşillikler arasında bahçeyi gezdik. Buradaki kamelyada Mesut Ağabeyimiz Cennet Bahçesi hakkında kısa bir açıklamadan sonra burada telif edilen 28. Söz’den pasajlar okuyarak Cennetteki lezzetlerin de hem cismanî, hem ruhanî olduğunu belirtip hepimizi adı gibi mesut etti. Aynen burada olduğu gibi Cennette de buluşmak ümidi ve temennisiyle buradan ayrılıp ulu çınarı görmek ve yanında akan çeşmenin şırıltısını dinlemek için yaya olarak yola devam ettik. Cennet Bahçesine girmek kolay oldu, ama çıkmak biraz zor oldu, zira Cennete girenlerin buradan çıkası gelmedi! Bu fani dünyada böyle ise uhrevî âlemde nasıldır siz düşünün. Ulu çınar ve yanındaki çeşme bizi sevgi ile karşıladı. Bu mübarek mekânları bir daha görmenin huzuru ve daha sonra tekrar gelecek olmanın ümidiyle vedalaşıp dönüş yoluna koyulduk. Burdur’a geldiğimizde saatler 19.45’i gösteriyordu.

Risale-i Nurları, telif edildiği mekânlarda okumak çok daha farklı ve tesirli oluyor. Adeta insan tarihî olayları canlı yaşıyor gibi o zamanki hâleti hissediyor. Bu duyguyu anlatmak zor, ama yaşamak çok kolay. Bu geziyi düzenleyenlerden, sıkıntısız bir şekilde huzur içinde geçmesini temin edenlerden, malzemelerin getirilip dağıtılmasında başta Durmuş Ağabey olmak üzere katkısı olan herkesten ve özellikle geziye katılarak sevincimize ortak olan bütün gönül dostlarımızdan Allah razı olsun. Yeni bir gezide buluşmak ümidiyle selâmlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*