Risâle-i Nur’un baharı

Zihinler belki “Arap Baharı” ile meşgul, ama aslında günümüzde yaşanan en büyük hadise, Risâle-i Nur’un baharıdır. Elli ikinci vefat yıldönümünde rahmetle andığımız Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Risâle-i Nur’un baharını şöyle müjdelemişti: “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennetasa bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.” (Tarihçe-i Hayat, Birinci Kısım: İlk Hayatı, s. 75)

Risâle-i Nur, asrımız insanına kurulan ‘imansızlık tuzağı’nı bozan bir Kur’ân tefsiridir. Bu sebeple, “ahir zaman” eşhası bu nurdan hep rahatsız olmuş, onu söndürmek, itibarını düşürmek ve insanların ona ulaşmasını engellemek için her türlü yolu denemişlerdir. Ne var ki, insanların aklına, kalbine ve fıtratına seslenen bu nurlar; okuyanların gönlünü fethetmiş ve milletimiz nezdinde kabul görmüştür.

“Risâle-i Nur’un baharı” tabiri, Risâle-i Nur okuyanlara hitap eden bir propaganda vesilesi değil. Aksine, hakikatin ifadesidir. Çünkü Risâle-i Nur’un nüshaları, tahminlerin üzerinde bir engellemeyle karşılaştığı halde millet nezdinde kabul görmüş ve sahiplenilmiştir. Risâle-i Nur’un binlerce nüsha yazılmasını bugünkü şartlarla değerlendirmek ve “Ne var bunda? Verirsin matbaaya, ödersin ücretini, istediğin kadar kitap bastırırsın” diye düşünülemez. Risâle-i Nur, telif edildiği ilk yıllarda değil matbaalarda, serbestçe elle dahi çoğaltılmasına müsaade edilmeyen eserlerdi. Bir kişinin Risâle-i Nur’u değil yazması, çoğaltması; okuması dahi en ağır ‘suç’tu! Tabiî ki bu suç, aklın ve ilmin kabul edebileceği bir suç değil, devrin yöneticilerinin evhamından kaynaklanan “keyfî bir suç” idi. Böyle olduğu için ‘suç’lamalar, ‘yasak’lamalar ve engellemeler Risâle-i Nur eserlerinin yayılmasına, okunmasına ve benimsenmesine mani olamadı. Bilhassa ‘tek parti/1950 öncesi’ dönemde Risâle-i Nur eserleri aleylinde estirilen ‘terör’ü anlamak kolay değil. O dönemde yaşanan bazı hadiselerin şahitleri hâlâ hayatta. Vefat edenlerin de hatıraları kitaplaşmış durumda. Dolayısıyla akıl almaz zulüm ve haksızlıklar yaşandığı inkâr edilemez. Düşünün ki ‘suç’ları sadece kitap okumak olan yüzlerce insan ‘idam’la yargılanmış. Bu ağır suçlamayla itham edilenler sonunda beraat etmiş, ama estirilen korkuyu ve terörü tahmin edin…

Aradan yıllar geçti ve dün okunması ‘yasak’lanan eserler bugün Türkiye’nin iftihar kaynağı oldu. Hamdolsun, şükrolsun ki bugün “Risâle-i Nur baharı”nı yaşıyoruz. Bu habar sadece Türkiye’yi de ilgilendirmiyor. Dünyanın pek çok devletinde bu baharı haber veren ‘çiçek’lerin büyümeye başladığına şahit olunuyor. Risâle-i Nur’un bilinmesi, tanınması ve okunması Türkiye’nin de dünya ülkeleri nezdinde bilinmesine vesile oluyor. Risâle-i Nur’u okuyan bir ‘yabancı’ bu eserlerin Türkiye’de telif edildiğini öğrendiğinde dolayısıyla ülkemize karşı da bir sevgi beslemez mi? İşte Türkiye’yi iyi tanıtmada bir vesile daha.

Türkiye’yi idare edenlerin Bediüzzaman’a ve Risâle-i Nur’a sadece teşekkür değil, tebrik ve takdir borçları da vardır. Türkiye bir kargaşa ortamına yuvarlanmamışsa bunda Risâle-i Nur’un akılları ve kalpleri feth ve terbiye etmesinin büyük payı vardır.

Bu vesile ile 23 Mart 1960’da Urfa’da Hakkın Rahmetine kavuşan Risâle-i Nur müellifi Bediüzzaman’ı bir defa daha rahmetle anıyoruz. Ümit ve temenni ediyoruz ki, bu Nurlar daha da parlayacak ve Risâle-i Nur baharı, “Risâle-i Nur yazı”na inkılâp edecek. İnşallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*