Risale-i Nur’un tarz-ı beyanını gören, lakayt kalamaz

Evet, Risale-i Nur’un tarz-ı beyanını gören, lâkayt kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil, belki nefsi de ve hissiyatı da musahhar eder.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

“Elhayrü fîmahtârahullah” [Allah’ın, kullarını sevkettiği ve onlar için seçtiği her şeyde hayır vardır.] ve “Ve asâ en tekrahû şey’en ve hüve hayrun leküm” [Bakarsınız, sizin hoşlanmadığınız birşey, hakkınızda hayırlı olur. (Bakara Sûresi: 2:216.)] sırrıyla, Risale-i Nur’un en mahrem parçaları, en nâmahremlerin ellerine geçmek ve en mütekebbirlerin başlarına vurmak ve en baştakilerin yanlışlarını göstermek için “sırran tenevveret” perdesinden çıktı. Şimdiye kadar mesele küçültülmek isteniyordu. Fakat nasılsa bildiler ki, mes’ele pek büyüktür ve ehemmiyetle celb-i dikkat ise Risale-i Nur’un parlak fütuhatına ve düşmanlarına da hayretle kendini okutmasına yol açar. Hattâ Eskişehir mahkemesindeki çok müteredditleri ve mütehayyirleri ve muhtaçları tenvir edip kurtardı, o zahmetimizi rahmete çevirdi. İnşaallah, bu defa daha geniş bir sahada daha çok mahkemeler ve merkezlerde o kudsî hizmeti görecek. Evet, Risale-i Nur’un tarz-ı beyanını gören, lâkayt kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil, belki nefsi de ve hissiyatı da musahhar eder.

Sizin tahliyeniz bu hakikate zarar vermez; fakat benim beraetim, zarardır. Umum âlem-i İslâm’ı alâkadar eden bir hakikatin hatırı için değil yalnız dünya hayatını, belki lüzum olsa uhrevî hayatımı ve saadetimi dahi ehl-i imanın Risale-i Nur ile saadetleri için feda etmeyi nefsim de kabul ediyor.
……..
Burada başı yazılmayan zelzele hadisesinin mâba’di Hüsrev’in mektubunda:

Daha sonra başka bir gazetede, tamamlayıcı ve hayret verici şu malûmatları gördüm: “Zelzeleden evvel kediler, köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak, düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hayvanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak kırlara gitmişler. Bir garibi de şudur ki: Bu hayvanlar isyanımızdan mütevellid olan başımıza gelecek felâketleri lisan-ı halleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da biz anlamıyoruz” diyerek taaccüp ediyorlar.

İşte Bediüzzaman’ın uzun senelerden beri “Zındıklar Risale-i Nur’a dokunmasınlar ve şakirtlerine ilişmesinler. Eğer dokunurlarsa ve ilişirlerse, yakınında bekleyen felâketler, onları yüz defa pişman edecek” diye Risale-i Nur ile haber verdiği yüzler hadisat içinde, işte zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatli felâket daha…

Cenâb-ı Hak bize ve Risale-i Nur’a taarruz edenlerin kalblerine iman, başlarına hakikati görecek akıl ihsan etsin. Bizi bu zindanlardan, onları da felâketlerden kurtarsın. Amin.
Hüsrev
Şuâlar, s. 287

***
Risâle-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa, yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.

Risâle-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.
Emirdağ Lâhikası, s. 59

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*