Risalelerin devletleştirilmesi AYM’den döner

alt

TV NET’te 22.07.2014 tarihinde yayınlanan Müzakere programına katılan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün programda yaptığı itiraflar Yeni Asya Medya Grup avukatı Av. Kadir Akbaş gazetemiz için değerlendirdi.

İslam Hukuku Tarihi profesörü Sayın Ahmet Akgündüz, TV NET’te katıldığı Müzakere adlı programda maalesef, Risale-i Nur Külliyatının devletleştirilmesi, siyasal iktidarların, derin mahfillerin keyfi tasarruflarına tabi kılacak, giderek Risalelerin neşrinin yasaklanması ile sonuçlanabilecek dehşetli bir planın mimarı olduğunu itiraf etmiştir. Bu husus bizlerce bilinmekteydi. Ancak bunun bizzat kendisi tarafından itiraf edilmesi Yeni Asya camiası tarafından yapılan bunca ikaz ve tahşidata rağmen aymazlığın, akıl tutulmasının, basiretsizlik  ve ferasetsizliğin ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından manidardır.  

Sayın Akgündüz Aziz Üstadımızın hayattaki muhterem talebelerinin Risalelerin sadeleştirilmesi karşısında duydukları derin teessürat karşısında meseleye çözüm bulmaları için Recep Tayyip Erdoğan’dan talepte bulunduklarını ve çözüm olarak Risalelerin devletleştirilmesine karar verildiğini ifade etmiştir. Birileri muhterem ağabeylerde oluşan bu teessüratı kullanarak dehşetli bir planı devreye sokmuş ve muhterem insanları sadeleştirmenin önüne başka türlü geçilemeyeceğine ikna etmiştir.  

Maalesef hakikat-i hal böyle değildir. Samimî ve asıl niyet Risale-i Nur Külliyatının sadeleştirilmesine engel olmak olsaydı mesele kolaylıkla çözülebilirdi. Bandrol verilmemesi uygulamasının başladığı günlerde bu hususta bir açıklama yapmış ve Kültür Bakanlığı’nın Risaleleri sadeleştiren yayınevine sadeleştirilmiş eserler için bandrol vermeyebileceğini ve bu yayınevlerinden eserin işlenmesine, sadeleştirilmesine izin veren sözleşme ibrazı isteyebileceği ve böylelikle sadeleştirmenin önüne geçilebileceğini ifade etmiştim.

Gerçekten de kanunî mirasçılardan Muhterem Saadet Kaynak hanım murisleri Bediüzzaman Said Nursî’nin beyanı üzerine Risaleleri Kur’ân’ın malı bilmiş, onları temellük etmek olarak kabul edilebilecek bir neşir mukavelesine bu sebeple de mesafeli durmuştur. Bakanlığın Risale-i Nur Külliyatının neşrine engel olmaması yönündeki beyanını mükerrer defa teyit etmiş, son olarak bu beyanını Yeni Asya Gazetesi yazarlarından Sayın Halil Uslu aracılığı ile de Bakanlığa ve kamuoyuna duyurmuş, kendisi ile Konya’da yaptığım telefon görüşmesinde bu hususu tarafıma bir kez daha teyid etmiştir. Bu sebeple sadeleştirmenin önlenmesi, Risalelerin basılması ve bandrol verilmesi için Risalelerin devletleştirilmesi, kamuya mal edilmesi gibi asla makul ve haklı görülmeyecek bir yola gidilmesine ihtiyaç bulunmamaktadır.

FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU’NUN 47. MADDESİNDE YAPILMAK İSTENEN DEĞİŞİKLİK ANAYASA’YA AÇIKÇA AYKIRIDIR

FSEK’nun 47. Maddesinde yapılması planlanan değişiklik ile Risale-i Nur Külliyatı başta olmak üzere Bakanlar Kuruluna dilediği eseri kamuya mal etme yetkisi veren düzenleme T. C. Anayasa’sına  açıkça aykırıdır. Bu husus pek çok Anayasa hukukçusu tarafından ifade edildi. Son olarak uzun yıllar Türkiye’yi temsilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üyeliği yapan Rıza Türmen tarafından da teyid edildi. İşin trajik tarafı yapılmak istenen düzenlemenin, Risaleleri derin mahfillerin keyfi kararlarına tabi kılacak, giderek neşrini engelleyebilecek dehşetli planın mimarlarının da bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğunun ve aykırılığın bilinmesine rağmen düzenlemenin kanunlaşmasında ısrar edilmesidir. Yapılan itiraftan anlaşılıyor ki Sayın Akgündüz Sayın Başbakan ve Sayın Kültür Bakanı ve Bakanlık bürokratları ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve vekili ile yaptıkları toplantılarda yapılacak düzenlemenin anayasaya aykırılığı konusunda hemfikirdirler.

Yapılacak düzenlemenin anayasaya aykırılığını bilen ve buna rağmen değişikliğinin kanunlaşmasını ısrar eden başta Sayın Başbakan ve Kültür Bakanı olmak üzere bu durum kesinlikle anayasanın ihlâli suçunu oluşturmaktadır.

Ülkenin Başbakanı ve Kültür ve Turizm Bakanını Anayasayı bilerek ihlâl etmeye, Anayasayı ihlâl suçunu işlemeye iten saikin Risalelerin sadeleştirilmesine engel olunması olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu durum, Bediüzzaman Said Nursî’ye karşı tarifsiz bir düşmanlığın, birikmiş bir kinin, Risale-i Nur’un fütuhatına engel olmak arzusunun dışavurumudur. Risale-i Nur’un şekillendirdiği ve şekillendireceği sosyal ve içtimaî hayatla kavgalı oluşun, geçmişten süregelen bir hasedin, görülmemiş bir hesabın görülmek istenmesinin ifadesidir. Daha acısı gelecek nesillerin imanlarını Risale-i Nurlarla kurtarmasının önüne geçilmek istenmesinin menhus bir el tarafından planlanmasıdır.  

Bir kez daha ifade etmek gerekir ki, Risalelerin kanunla korunacağı dehşetli bir yalandan ibarettir. Değişikliğin kanunlaşması halinde Bakanlar Kurulu alacağı bir kararla Risaleleri kamuya mal edecektir. Risalelerin basım yetkisinin hangi kuruma verileceği bu kararnamede gösterilecektir.  Böylelikle Risale-i Nur Külliyatının neşri bu kurumun tasarrufunda olacaktır.

Bu dehşetli planın mimarlarından Akgündüz’ün ifadesine göre, basım yetkisi Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Başkanlık tarafından da Bediüzzaman Said Nursî’nin varislerinden hayatta olanların birlikte kurduğu Hizmet Vakfı’na verilecektir. Sayın Akgündüz’ün bu beyanları, çıkarılacak Bakanlar Kurulu Kararının kesinleşerek herkes için bağlayıcı hale gelmiş olan yargı kararlarının değiştirilmesi, yargı kararı ile ulaşılamayan bir amacın, Anayasa’ya aykırılığı baştan bilinen bir kanun değişikliği ile gerçekleştirilmek istendiğini göstermektedir.

Çünkü Bediüzzman Said Nursî’nin bazı talebeleri, Risale-i Nur Külliyatının vasiyetname ile kendilerine vasiyet edildiği iddiası ile bir yayınevine karşı ikame ettikleri dâvâ, Bediüzzaman’ın atanmış mirasçıları bulunmadığı, Risalelerin hukuken geçerli bir vasiyetname ile vasiyet edilmediği, dâvâcıların hak sahipliği sıfatlarının bulunmadığı gerekçesi ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1993/494-1422 sayılı kararı reddedilmiştir. Bu karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin E:1995/3593 K:1995/5954 sayılı kararıyla onanmış ve kesin hüküm halini almıştır. Kesinleşmiş yargı kararları herkes yönünden bağlayıcıdır. Bakanlığın kesinleşmiş bu yargı kararını görmezden gelmesi Anayasanın açıkça ihlâl edilmesidir. Bu ihlâl kesinleşmiş yargı kararının anayasaya aykırı bir düzenleme ile ortadan kaldırılmak istenmesi durumunda öncelikle vardır.

Bakanlar Kurulu ve Diyanet İşleri Başkanlığı Risale-i Nur Külliyatının basım ve neşir imtiyazını, açıkça ifşa ve itiraf edilen siyasî destek pazarlıklarının tarafı kişi ve vakıflara veremez. Bir imtiyaz hakkının kullanılması ile ilgili kamuoyuna gerekli duyuruların yapılması, en uygun tekliflerin belirlenmesi ve hatta bu konuda Danıştay’dan ön izin alınması gerektiği söylenebilir. Aksi takdirde Danıştay Bakanlar Kurulu kararının öncelikle yürütmesini durduracak ve sonrada kararı iptal edecektir. Bu süreçte konu Anayasa Mahkemesinin önüne geldiğinde bizzat işin mimarlarında da itiraf edildiği üzere düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecektir.

“İŞLEMDE PARALELLİK”İN TEHLİKESİ

Sayın Akgündüz tarafından ifade edildiği haliyle Bakanlar Kurulu kararı ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Risalelerin neşir imtiyazının Hizmet Vakfı’na verilmesi, bu vakfın da aslına uygun basacağını taahhüt eden yayınevlerine neşir izni vermesi risalelerin aslına uygun olarak neşrinin hukukî güvenceye alınması değil midir?

Asla değildir. Çünkü idarî işlemler hukuksal bir güvence sağlamazlar. “İşlemde paralellik” ilkesi uyarınca Diyanet İşleri Başkanlığı daha önce 49 yıllığına verdiği neşir iznini basit, sıradan, her zaman gerçekleşme ihtimali olan bir usûl eksiği ve yanlışlığını gerekçe göstererek tek yanlı bir işlemle geri alabilir. Sn. Mehmet Görmez’in Risale-i Nurlara karşı beslediği muhabbet bütün bir kuruma maalesef mal edilemez. Risalelere karşı mesafeli duran, risalelerin neşrine engel olmayı kendi meslek ve meşrebince mühim bir hizmet olarak gören grupların varlığı bir sır değildir.

Bakanlar Kurulu yarın başka bir kararla neşir yetkisini Diyanet İşleri Başkanlığından alıp Kültür Bakanlığına veya dilediği bir kuruma, dilediğince tasarrufta bulunarak yayınlama yetkisi verebilir. Kültür Bakanlığının Yayın Yönetmeliğinin ne gibi riskler barındırdığı malumdur. Hatta Risalelerin basımı Risalelere muarız bir yayınevine bile verilebilir.

Gerektiğinde Risalelerin neşrine engel olma tehdidi ile Nur Talebeleri baskılanabilir, bazı eserlerin neşrine izin verilmeyebilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*