Rızkını ve hayatını iktidardan bilmek!

Ülkenin seçim havasına girdiği bu hengâmede; mânen ve fikren ve fiilen bu atmosferin uzağında yaşayan biri olarak, zihnimizi manen okşayacak başka şeylere bakmak ve baktırmak daha bir hoş olmaz mı?

Aslında hiç de “başka” olmayan; bilâkis meslek ve meşrebimizi, maneviyatımızı, fikriyatımızı, ruhumuzu, dünya ve ahiret saadetimizi yansıtan, ama birileri tarafından kasten “başkalaştırılan” başka şeyler..

Neşriyatımız itibariyle elli yıllık, Üstad’ımız ve Risale-i Nur itibariyle yüz yıllık mazisiyle bire bir bağdaşan, ama şimdiki gidişatla bağdaşmayan başka şeyler..

Sanki yabancısıymışız gibi gösterilen, ama hâlâ saadetimizin ve istikbâlimizin teminatı olan ve “bizim” olan başka şeyler..

Aslında bu başka şeyleri gazetemiz her gün nazara veriyor. Ama üzülerek ifade edelim ki, bizzat bazı okurları tarafından bile o başka şeylere çok bakılmadığı, okunmadan bir kenara bırakıldığı için, günübirlik siyasetlerin dejenerasyonundan kurtulunamıyor.

Sual: Birileri mevcut iktidara bu derece perestiş edercesine bağlanırsa ve bu iktidar giderse batarız derse şirk olmaz mı?

Elcevap: Olur.

“Zaten ben nasıl tabiatı, icad itibariyle inkâr ediyorum. Ve Risale-i Nur bunu kat’i ispat etmiş. Öyle de, beşeri gurura, enaniyete, firavunluğa sevk eden iktidarı da, tabiat gibi inkâr ediyorum.”

Bediüzzaman Said Nursî’ye ait bu ifadeler, Emirdağ Lâhikası’nda geçiyor. Burada bir noktaya özellikle dikkat lâzım. Tabiatı, sadece “icad” itibariyle reddediyor. Yani tabiatta bir güç, bir irade, bir icad kabiliyeti yoktur. Sadece Cenâb-ı Hakk’ın san’at ve rahmet eserlerini neşreden bir kitap hükmündedir.

İnsanoğlunun kendi icadı gibi zannedilen fen ve teknoloji sayesinde sahip olunan güç ve iktidar da insanoğluna ait değildir. Ama insanlar, bu keşfiyatları kendilerinden bilip; gurura, enaniyete ve firavunluğa saparak, kendilerinde bir güç ve iktidar vehmederek, Allah’ın sonsuz kudretini inkâr ettiği zaman, Bediüzzaman gibi Kur’ân ilmine mazhar olan bir zat da, onların bu sahte iktidarlarını inkâr edecektir ve biz de inkâr ediyoruz.

Aynı şekilde siyaseten de gurura, enaniyete ve firavunluğa saparak, güç ve iktidarın kendilerinde olduğunu zanneden nice zalimler şimdi toprak altında azap çekerlerken, onların halefleri hâlâ aynı inadı sürdürmeye devam ediyorlar. İşte biz bunların sahte iktidarlarını da inkâr ediyoruz.

İşte, hem de Hazret-i Bediüzzaman’ın mübarek lisanından çıkan, “iktidarı inkâr ediyorum” demenin tam da zamanı!.

Aslında Üstad bu beyanıyla, dünyevî iktidarların insanları sürükleyeceği (ahiretini de mahvedecek) en büyük tehlikeye karşı bir dik duruş sergiliyor. Gerek maddeten, gerekse siyaseten gurura ve enaniyete kapılarak her şeyi kendinden bilen bir iktidarı (güç gösterisini) “yok” sayıyor, “ademe-yokluğa” mahkûm ve hükümden iskat ediyor. İlâhî ve sonsuz kudrete nazaran, beşerî iktidara bir paye vermiyor.

Hür, Demokrat ve milletin emrinde hizmetkâr olan, gurura kapılmayan, gerekirse ve millet takdir ederse muhalefette de kalmaya razı olan iktidarlar müstesnadır. Bu meyanda ümidimiz kavidir ki, İYİ Parti ile birlikte seçime giren DP’nin önü açılacak ve istikbâli parlak olacaktır inşaallah.

Öte yanda; rızkını, hayatını, İslâmiyetini ve bütün varlığını iktidara borçlu zannedenlere ne dersiniz?

Ya peki, “Kur’ân’ın kudsî bir nüktesine dünya saltanatından daha ziyade ehemmiyet veren” Hazret-i Üstâd’ın ne kadar yolundayız?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*