“Roman”tik takılmadan

Bu ülkenin horlanmış, dışlanmış, itilmiş–kakılmış sosyal tabakaları arasında hiç şüphesiz ki Romanlar da var.

Bazı yörelerde “Çingene” de denilen Roman vatandaşların, uzun yıllardan beri “ikinci sınıf vatandaş” muamelesine tabi tutulduğu da bir gerçek.

Oysa, böylesi bir ayrımcılığın ne hukukta yeri var, ne insanlıkta, ne de Müslümanlıkta.

Ne var ki, bu vatanda ezilen, dışlanan, horlanan sadece Romanlar değil.

Bilhassa son seksen–doksan yıllık süreçte “kendi gibi”, yani olduğu gibi görünmek ve yaşamak isteyen hemen bütün kesimler zalimâne pençeler altında ezilmiş, horlanmış itilip kakılmışlardır.

Bir tek dönmeler, masonlar ve Sabetaycılar hariç…

Etnik ayrım yapılmaksızın, dindar Müslümanların, yani camisine, mescidine, Kur’ânına, ezanına, örfüne, an’anesine, tekke ve medresesine bağlı olan mutlak ekseriyetin tamamı dayanılmaz zulümlere, baskılara mâruz bırakılmışlardır. Bunlardan sayılamayacak çok vatandaşı asmış, kesmiş, hapis, zindan ve sürgün ile cezalandırmışlardır.

Bu genellemenin haricinde, ayrıca katliâma varan mezalime uğrayan kesimler vardır ki, onları da şöylece sıralamak mümkün: Kürtler, Aleviler, Rumlar, Ermeniler…

Çeşitli sebep ve bahanelerle bunları ezip sindirmeye çalışmışlardır.

Zahirî gerekçe Türklük, Türkçülük…

Hakikatte ise, bunların tamamını Türk’e düşman ederek, o büyük İslâm unsurundan intikam alma maksadı güdülüyor: Bin yıl müddetle İslâma bayraktarlık seviyesinde hizmet etmiş olmasının intikamı…

Romanların durumu ise, diğerlerinden biraz farklılık arz ediyor.

Hükümetler, doğrudan Romanları hedef alarak onlara yönelik baskıcı politikaları gütmüş, uygulamış değil.

Hükümetlerin bu meseledeki zaafı ve ihmali, diğer vatandaşlar tarafından horlanan, dışlanan Romanlara sahip çıkmaması, onların temel insanî hak ve hukukunu muhafazaya çalışmaması noktasında karşımıza çıkıyor.

Evet, Romanların en büyük sıkıntısı, cemiyetin diğer sosyal tabakalarından mâruz kaldıkları dışlayıcı, küçümseyici nazar ve gördükleri bed muameledir.

Yerleşik medenî hayata uyum sağlama zorluğu çeken Romanların en büyük handikapı ise, aralarında barınan bazı ferd ve ailelerin hırsızlığı meslek edinmeleridir.

Etraftan, mahallelerden atık eşya (kâğıt, metal, plastik…) toplama bahanesiyle, ne yazık ki bazı Romanlar düpedüz hırsızlık yapıyor. Hem de gayet şirret bir şekilde. Tıpkı, yavuz hırsız misâli.

Bizzat şahit olduğum için, bu derece kesin ve net konuşuyorum.

Ancak, bu durum, bütün Romanları bağlamaz ve bağlamamalı. Bir askerin hata yapması, bir memurun rüşvet alması, nasıl bulundukları camiayı karalamayı gerektirmiyorsa, bazı Romanların hırsızlığı da, bütün bir camiayı karalama gerekçesi sayılamaz.

Üstelik, bugün hırsızlık yapan sadece Romanlar değil.

Ülkenin her yerinde türemiş öylesine profesyonel, hatta canavarlaşmış öyle hırsızlar var ki, Romanlara rahmet okutacak cinsten.

O halde, bu gibi meselelere bakarken “Roman”tik takılmadan, objektif bir nazarla bakıp ona göre değerlendirme yapmak lâzım.

Aksi halde, bir kesimin hakkını savunalım derken, bir başka kesimi rencide edebilir, yahut bir başka kesimin hukunu çiğneme hatasına düşebiliriz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*