Sabır kahramanı Bediüzzaman

Bediüzzaman Said Nursî’de sabır ve metaneti iki türlü incelemek mümkündür.

Birincisi, onun hayatında, eserlerin telifi sürecinde karşılaştığı ağır olumsuzluklar karşısındaki duruşu. İkincisi eserlerinde sabır ve metanet konusunda serdettiği izah ve ifadeler.

Asrımızın büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin hayat serencamı tam bir sabır ve metanet tablosudur. Onun iman ve Kur’ân hizmetinde çektiği çile ve ızdırapları daha da önemlisi bunu hikmet rahmet penceresinden okuması dikkat çekmektedir.

Bediüzzaman, mecliste kendisine yapılan mebusluk, şarkta Şeyh Sünûsi’nin yerine vaiz-i umumilik, bir köşk tahsisi gibi teklifleri kabul etmez.1 “Mebusluk, umumî vaizlik gibi imkânları kullanıp daha iyi hizmet yaparım, bu dehşetli gücü karşıma almak yerine, yanıma alayım” demez. Bunları hizmete fayda verecek imkânlar değil, esasatını bozacak rüşvet, ayakbağı, göbek bağı olarak görür. Buna mukabil 1925’ten başlayarak vefatına kadar geçen otuz beş sene boyunca hapse, sürgüne, tarassuta, mahkemelere, baskılara, defalarca zehirlenmelere maruz kalır, fakat o bir sepete sığan malvarlığı ve iyi bir eğitim almamış, kariyeri olmayan, az sayıda çiftçi, çoban, memurdan oluşan sadık talebeleriyle hizmetleri, sürgün, hapis ve zehirlenmelere rağmen Allah’ın inayetiyle başarır.

Bütün hayatının sürgünlerde, hapishanelerde, tecritlerde geçmesine rağmen kadere isyan etmemesi, halinden şikâyetçi olmaması, eziyet edenlere bedduâ etmemesi, kendisine cefa çektirenlere ‘imanla tanışmaları halinde hakkımı helâl ediyorum’ demesi, bu kadar eza ve cefa karşısında bu haksızlıkları reva görenlere sadece acıması, ne büyük bir sabır abidesiyle karşılaştığımızı bize gösteriyor.

Bediüzzaman kanunsuz olarak hapishaneden hapishaneye sürülmüş, defalarca zehirlenmiş (19-21), serbest kaldığı zamanlarda da kontrol ve göz altılarla yaşamıştır. Buna rağmen o bir an olsun sabır ve takva dolu hayatından taviz vermemiş, zamanını Nurlar’ın telif, tashih ve neşriyle sürdürmüştür.

Bediüzzaman, “zahmet içinde rahmet vardır” kaidesinden hareket ederek ve her olayda kaderin adalet yönünü düşünme yönündeki iyimser ve hoşgörülü karakteriyle beşer zulmünün Kur’ân hizmetkârlarını ihlâsa ve samimiyete sevk edip riyadan kurtardığına inanmaktadır.

Bediüzzaman birçok mektubunda Kur’ân hizmetinde ihlâs-ı tammeden sonra en büyük esasın sebat ve metanet olduğunu ifade eder. Dâvâya bağlılık ve deyim yerindeyse, bulunduğu mevziyi terk etmemek anlamına gelen sebat ve metanet ihlâslı olmanın bir alâmeti olduğunu söylemek mümkündür. Uhud Savaşı ve okçularının durumu bütün berraklığı ile önümüzde duruyor. Uhud okçularının duruşu bu asrın Müslümanlarına bir mânâ katıyor. Çünkü Uhud’da ‘Ayneyn Tepesi’ni terk etmeyen sahâbîlerde ihlâs, sebat ve sadâkat dersleri var. Bu zamanımızın boğazlarını tutan okçuları konumunda olan Müslümanlar, dünyevî ganimetlere mi koştular ki umûmî musîbetler ve sıkıntılar yaşıyoruz? Bediüzzaman, sabır ve metaneti sayesinde gizli zındıka komitelerini tarumar etmiş ve bütün planlarını akim bırakmıştır.

Bediüzzaman Hazretleri yapılan eza ve cefalara tahammül ederek yazmış olduğu altı bin sahifelik bir marifet hazinesini âlem-i insaniyete miras bırakarak huzurla, huzur-u İlâhiyeye gitmiştir. Kur’ân’ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki ulvî hakikatler îman, marifet, ahlâk, edep ve irfan sahasında büyük fütuhatlar yapmış, başta Arapça ve İngilizce olmak üzere bir çok dile çevrilmiş ve bütün kıt’alara ulaşmıştır.

M.Yusuf Akbaş

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*