Sadece Risale-i Nur’u vardı

Tarihçe-i Hayat’ta geçen “Evlâd ü ıyâl, mal, mülk, hiçbir şey ve yeryüzünde taht-ı temellükünde bir karış yeri yoktu; yalnız bir Risâle-i Nur’u vardı. Her şeyi o idi. Sevinci, medâr-ı tesellîsi o idi” ifadeleri büyük bir hakikati ifade ediyor ve bizleri derin bir tefekküre sevk ediyor.

İnsanlar birbirlerine soruyor “Evin, araban var mı?” Hatta artık kız istemelerinde bile başta sorulan konuların bunlar olduğu söyleniyor. Elimizden çıkacak olan şeyler varlık olarak adlandırılıyor. Elhamdülillah ehl-i imana ve bütün insanlara da dayanak noktası olan Nur Talebeleri ahirzamanın dehşetli zamanlarında bu soruyu değiştiriyor, “İmanını kurtaracak olan bir risale elinde, cebinde, çantanda var mı?” diyorlar. Yoksa o risaleleri ulaştırmaya çalışıyorlar. O Nur Talebeleri Risale-i Nur’dan başka servetlere, zenginliklere tenezzül etmiyor, dünya ile bağlayan her ipi kesip, Risale-i Nur’un nurânî ipine bağlanmayı tercih ediyorlar. Fani olan şeylere sahip olmaktan sevinmiyor, sevinci ve teselliyi sadece Risale-i Nur’da buluyorlar.

“Nura âit hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı” (Tarihçe-i Hayat) hakikatinden de anlaşıldığı üzere Nur Talebeleri, Bediüzzaman Hazretleri gibi Risale-i Nur’un hizmet-i imaniyesinden başka hiçbir meseleyi önceliklerine almıyor, ilgilenmiyor, malayani sayıyorlar.

“Liyâkatsizliğimiz, hiçliğimiz ile beraber sâfıyâne istihdam edildiğimiz bu hizmet-i Nuriyede bedî bir Üstada hem talebe, hem kâtip, hem muhatap, hem nâşir, hem mücâhid, hem halka nâsih, hem Hakka âbid olmak gibi cihan değer güzelliklerin hepsini birdenbire veren Hazret-i Allah’a ne kadar şükretsek azdır” (Tarihçe-i Hayat) hakikatinde ifade edildiği gibi, Risale-i Nur hizmet-i imaniyesinde istihdam edilmenin, hem dünyevî hem uhrevi faydaları ve güzellikleri, dünyanın en büyük saltanatına sahip olmaktan daha büyük bir makamdır.

Yine Tarihçe-i Hayat’ta “Evet, Sevgili Üstadımız, biz kendimize bakıyoruz, Risâle-i Nur’a muhatap olamıyoruz” denildiği üzere Risale-i Nur’a muhatap olacak seviyede ve anlayışta olamadığımız halde Risale-i Nur’a sahip ve muhatap kılınmamızın, Hâlık-ı Rahim’in merhameti olduğunu anlıyoruz.

Risale-i Nur hakikatlerini kabul ve tasdik ve tatbik etmek iştiyakında bulunarak, Risale-i Nur’a sahip olmanın gerekliliklerini yerine getirmek lâzımdır. Risale-i Nur hizmetinde ihlâsı kaybetmemek için Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hal ve tavırlarına sahip olmak lâzımdır. “Neden herkese muhâlif olarak–hiç kimsenin yapmadığı gibi–sana yardım edecek çok ehemmiyetli kuvvetlere bakmıyorsun?” diyerek Bediüzzaman’a sorulan o soruya “Dâhilî ve hâricî yardımcılara ve ehemmiyetli kuvvetlerine, Risâle-i Nur ehemmiyet vermiyor, onları arayıp tâbî olmuyor” diyerek Bediüzzaman’ın verdiği cevabı vermek lâzımdır. Risale-i Nur’u âlet ve basamak yaptırmamak konusunda Nur talebeleri titiz davranmaktadır. Nur hizmeti içinde sabır içinde şükretmek, arızalarla sarsılmamak gerektir.

Bediüzzaman Hazretlerinin “Risale-i Nur ve talebelerine ilişmeye bedel bana ilişmelerini iftiharla kabul ediyorum” (Tarihçe-i Hayat) ifadesinde de anlaşıldığı üzere, her şeyi olan Risale-i Nur ve talebelerine gelecek zararların kendi şahsına gelmesini sevinçle karşılaması, Bediüzzaman Hazretlerinin hayatının gayesi Risale-i Nur olduğunu ispat etmektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*