ABD’Lİ YAZAR: SADELEŞTİRME İSTEĞİ TEMBELLİK BAHANESİ

AMERİKALI mühtedi John Zacharias Crist Risâle-i Nurların sadeleştirilmesini tembellik bahanesi olarak yorumladı.

SADELEŞTİRME İSTEĞİ TEMBELLİK BAHANESİ

AMERİKALI  mühtedi John Zacharias Crist Risâle-i Nurların sadeleştirilmesini tembellik bahanesi olarak yorumladı.

Amerika’dan dil eğitimi fakültesi mezunu olduğunu söyleyen John Zacharias Crist, asıl mesleğinin Fransızca eğitmeni olduğunu ifade etti. John Zacharias Crist, üç senedir İstanbul’da ikamet ettiğini belirterek Risâle-i Nurları okuyarak öğrendiğini ve Nur Talebesi olduğunu bildirdi. Türkçeyi çok fazla bilmediği halde, Nur Talebesi olarak en çok kendisine yöneltilen sualin, “Risâle-i Nur’un ‘sadeleştirmesi’ hakkında ne düşünüyorsunuz?” olduğunu söyleyen John Zacharias Crist, “Bu suale hiçbir dil, ne olursa olsun, sadeleştirilemez, ancak sakatlaştırılabilir diyorum” dedi. İnsanların ifade edebileceği kabiliyeti ve fikirleri daraltıyor diyen J. Z. Crist sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’de bir sefer 14 ve 15 yaşındaki öğrencilerle Risâle-i Nur sohbeti yapıyordum ve nifak kelimesini kullandım. Öğrencilerin çoğu bu kelimenin mânâasını bilmiyordu. Buna ben çok şaşırdım. Aynı yaştaki Amerika’da yaşayan bir öğrenci hem bu kelimenin mânâsını bilir hem de günlük hayatında kullanır. Yani, bu ne demek? Bu öğrencilerin zihniyetinde nifak mefhumu yoktu. Manasını bilmeden kendi dünyasında ne kavrayabilir ne de yansıyor. Hayatta nifakane bir hadiseyi tecrübe etseler bile onun aleyhinde kördür ve ona karşı bir cevap veremezler.” John Zacharias Crist, ‘Risâle-i Nur artık anlaşılmıyor’ diyenler var şimdi. Ona karşı neyi düşündüğümü merak edenler de çok. Ben, 500 sene evvel yazılan Shakespeare’in şiirlerini ‘sadeleştirilmeden’ anlayabilirim. Hatta 800 sene evvel yazılan Chaucer’in İngilizcesinin bir kısmını da anlayabilirim. Evet, İngiliz dili, o 800 ve 500 seneler zarfında değişmiş, yeni kelimeler oluşturuldu. Eskiden daha saf bir dil değildi ve hâlâ İngilizcenin yüzde 40 Fransızca, yani Latince, kökenlidir; ama İngilizce konuşan dünyası ona karşı hiç eziyet hissetmiyor. Bilâkis ona bir zenginlik olarak algılıyor. Bizim dilimizi daha iyi bir şekilde öğrenmek için ya Fransızcayı ya da Latinceyi okuyoruz. Evet, ben de Latinceyi lisede okudum. Benim fehmettiğim kadarıyla sadeleştirmek, tembellik meşhurlaştırmasından başka bir şey değildir şeklinde konuştu.

SHAKESPEARE’İN ESERLERİNİN SADELEŞTİRİLMESİNE İZİN VERMEZLER

Shakespeare’in eserlerini ilk gördüğümü hatırlıyorum, ilk nazarda anlayamadım. Fakat öğretmenlerimiz ve halkımız Shakespeare’in ‘sadeleştirilmesi’ne izin vermedi ve vermez diyen  John Zacharias Crist, “Onun eserlerine ve mütedahil manalarına müdhiş bir hakaret olarak görürdüler. Çünki nüansları ve derin kavramları, gözlerimizin altında olduğu halde kaybolurdu. O vakit ne yaptı kıymetdar öğretmenlerimiz? Bize Shakespeare’i okuttular, anlamadığımız kelimeleri anlattılar, değişik gramer kurallarını şerhettiler, tâ ki mütenevvir olduk. Bize sakat bir dil ile bırakmadılar; vazifesini yaptılar ve elhamdülillah, 500 senelik ihtiyar bir İngilizceyi, günümüzdeki İngilizce gibi anlayabilirim” dedi. Ana dilim İngilizce olduğu halde kendi dilimde sürekli yeni kelimeleri öğrenmekten zevk alıyorum diyen John Zacharias Crist sözlerini şu şekilde tamamladı: “Çünkü fikrimi geliştiriyor, o kadar dar bir dünyada yaşamaya mahkûm değilim, Bir eser okurken, İngilizce–İngilizce Sözlüğü elimde olmadan kendimi silâhsız hissediyorum. Bu usûlü Türkiye’de çok nadiren gördüm. Evet, normal bir Amerikalının evindeki kitaplıkta bin sahifelik bir sözlüğün bulunması neredeyse şarttır ve içindeki kelimeler tâ Shakespeare’den evvel açıklıyor. Peki, okurken bilinmeyen bir kelimeyle karşılaşıldığı zaman bu kadar tembellik için ne bahane var? Artık ben soruyorum.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Tecdid Makamı’ndaki zata,
    vehbi bir tarikle lutf edilen külliyatın,öyle bazı elfazı vardır ki,sadeleş tirme adı altında yapılacak tebdilat ve tağyirata asla müsaade et mez.Tebdile cür’et eden bir zat veya kadro,isterse eserleri anlayıp gereğince yaşamakda müntehilerden olsun.Çünkü,eserlere,veriliş makamı olan müceddidiyet makam-ı ulyasından bakışdan nasibleri yokdur.Sadeleştirilen kelimenin,müellifin muradı ile tamı tamına örtüş memesi halinde,çok büyük bir anlam sapmasına sebebiyet verişinin vahametini bir düşünebilseler.Yakın geçmişde,Ö.N.B.Hoca Efendi Merhum’un,Büyük İslam İlmihali’nin yapılan sadeleştirmesi,Cum’a Na mazı-Edasının Farzları-birinci maddesindeki Veliyyul Emr veya Naibi ifadesinin,Devlet Başkanı veya Yardımcısı olarak değiştirilmesi,bu inceliği fark etmeye kifayet edecekdir.Birinin mazrufu İSLAM,diğerinin ise LAİSİZM dir.Aradaki uçuruma bakın.Ayrıca,sadeleştirme,eserin müellifine en büyük saygısızlıkdır.Bize düşen,sadeleştirme dışında, anlaşılma materyalerini çoğaltmakdır.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*