Saff-ı evvellerden günümüze hizmet seyri

Yine düşüncelerimi harmanlayan derslerden biriydi. Bir buçuk saate yakın süren ve mektuplardan oluşan ders için akşam saati olması dolayısıyla bu kadar yoğunlaşma beklemiyordum açıkçası. Zaten düşüncemde olan çoğu şeyi gün yüzüne çıkardı denilebilir. Sebep olanlardan Rabbim razı olsun.

Öyle ya, istediğimiz her an, nerede olursak olalım ulaşabileceğimiz Risâle-i Nur neden bu kadar ehemmiyetli(!) ki? Onda ne var ki asrın tefsiri oluyor? Kıymeti ne ile ölçülebilir ki hakkı verildiğinde karşılığında ebedî saadet müjdesi var? Hàdimleri olma ünvanının hakkını fazlasıyla vermiş olan ağabeylerin adını duyduğumda talebeliğimi sorgularım hep. Kur’ân’ın ”Sizden öncekilerin başına gelenler sizin başınıza gelmedikçe Cennete girebileceğinizi mi zannediyorsunuz?” (Bakara Sûresi: 214) âyetini hatırlarım.

Sahi sıddık olmak neydi? Peki ya ‘istikamet şehidi’ diye anılmak? Dünyalara değişilmemek? Olmazsa olmaz denilip derse başlanılmayan…

Belki de Külliyat’ın tamamına sahip değillerdi. Parça parça ellerine geçen risâleleri dem ve damarlarına işletiyorlardı adeta. Talebe olmak ya da olmaya çalışmak… Şimdi bunları bir yazıda anlatmak o kadar kolay olmamalı.

Öylesine bir dâvâ şuuru ki fedakârlığı yapılan şey ne makam, ne servet, ne de şöhret… Vazgeçilen bir hayat var ortada bu dâvâ uğruna. Dile ne kadar da kolay değil mi? Sözü bile edilmeyecek bir vazgeçiş. Nasıl bir intisab ki, değil nefsini, nefesini dahi fedâ ediyor.

– Tedavi ne kadar sürer?
– On beş gün kadar.
– On beş gün hizmet için büyük boşluk.

Her şeyi ile Üstadına, Nurlara, hizmete kendini adayan bu talebeler bizler gibi Külliyat’ı görmediler belki de. El yazması nüshaları vardı. Dershaneleri yoktu oturup rahatça, baskın korkusu olmadan okuyabilecekleri. Gizliliğin son sınırında özel okumalarından fire vermediler hiç. Kitap yok, dershane yok, ama ihlâs var, tesanüd var, tefâni var, uhuvvet var. Daha ne olsun ki…

İşte bu yüzden onlar müjdelendi, biz hâlâ yoldayız. Peki bizde ne var? Birden fazla dershane, her güne bir ders, her an her nerede olursak olalım ulaşabileceğimiz Külliyatlar, hizmet için son teknoloji imkânlar ve genç dimağlar.

Hepsi var da; ya uhuvvet, ihlâs, tesanüd, tefani… Bunlar ne düzeyde acaba?
Bu hizmetin ‘sahiplerinde’ bizde olan imkânlar yoktu, bizde de onlarda olanlar yok gibi sanki! İmkân yok iken bu kadar intişar eden Nurlar şimdi bu şartlarda çıksaydı ortaya ne olurdu diye düşünmeden edemiyorum.

Şimdi bize düşen, eksikleri geçmişte bırakıp çareler aramak. Şimdi özel okumalara odaklanma vakti, fedakârlığa fedakârlık katıp dünyevî meşguliyetleri bir kenara bırakıp neşriyata önem verme vakti…

Belki bir Zübeyir olamam, ölümüm beni ‘istikamet şehidi’ etmez, fedakârlığım bahis mevzu edilmez, ama bu yolda bulunmama engel mi? Hayatımın olmazsa olmazı Nurlar yolunda büyüt, yürüt, çürüt(!) Rabbim… Gafletten uyandır da razı olacağın her işte muvaffak kıl…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*